Bölüm 4 | Yanlış Seçim

267K 15.1K 37.6K
                                    

Satır aralarına yorumlarınızı bırakmayı ve yıldızı parlatmayı unutmayın. Desteğiniz için şimdiden teşekkür ederim🖤

17 NUMARA

BÖLÜM 4

YANLIŞ SEÇİM

Pizzacı gittiğinde Asır'ın dudaklarındaki gülümseme soldu. Yerini çatık kaşlar, sıkılan dişler ve birbirine bastırılan dudaklar aldı. Kişiliği karanlıktı belki ama gamzeleri, onu sebebini bilmediğim bir aydınlığa sürüklüyordu. Şimdi aydınlıktan çok uzaktaydım. Zifirî karanlık, pençesini bana uzatıyormuş gibiydi.

Asır, birkaç büyük adımda yanıma gelerek kolumdan sertçe yakaladı ve çekiştirmeye başladı. Beni ormana doğru sürüklerken onu eline vurarak durdurmaya çalıştım ama beni kale almadı. Öyle güçlüydü ki bu yanını yabana atmamak lazımdı. Bu sebeple beni sürüklemesine bir türlü mâni olamadım.

"Asır, saçmalama, bırak kızı. Onu böyle elinde tutamazsın!" diye ardımızdan bağıran ses, Barış'a aitti. Sese kulak kabartmak isterken dikkatim dağıldı ve yerdeki taşa takılıp yere düştüm. Kalkmak için zahmette bulunmadım. Bunun yerine gerileyerek, ondan uzaklaşmaya çalıştığımda eğildi ve kollarımdan tutarak beni ayağa kaldırdı.

"Bırak beni! Bana dokunma bırak!"

Kollarımdan iyice çekti ve ileri doğru savurdu. Kafamı bir yere çarptığımda gözlerim acıyla kısıldı, ağzımdan acı dolu bir inleme kaçtı. Beni tekrar tutup kaldırdı ve kömürlüğü andıran küçük, tahta bir kulübeye soktu.

"Al! Burada sana dokunacak tek şey, güya sana vicdan azabı çektiren insanların ölü bedenlerinden arta kalan ruhları olur."

Çıkmak için ileri doğru atıldığımda kapıyı kapattı. Kapının kilitlediğini duydum ve yumruklarımı, tekmelerimi kapıya geçirdim. Burası soğuk, ıssız ve karanlıktı. Kapının altından güneşin son ışıkları sızıyordu fakat birazdan zifirî karanlığa boğulacaktım. 

"Aç şu kapıyı, beni burada bırakamazsın!"

Kapının ardındaki bütün sesler kesildi. Gitmişti, beni bu korkunç yerde yalnız bırakıp gitmişti. Panik içinde nefes almaya çalışıyordum. Kafamın, çarptığım kısmındaki ağrı boynuma kadar ulaştı. Elimi oraya götürerek arkaya geriledim. Sırtım tahta duvara çarptığında, aşağı doğru kayarak oturdum. Parmaklarım sıcak bir sıvıya bulandığında buz kestim. Kafam kanıyordu.

Dünden beri yaşadıklarımın üzerine bir de bu olanlar eklenince gözyaşlarımı tutamadım. Hıçkırıklarım bir bir dudaklarımın arasından kaçarken, içimi çeke çeke ağlıyordum. Hâlâ açtım, midem bunun etkisiyle bulanıyordu. Başım çatlayacakmış gibi bir ağrıyla sarmalanıyor, akan kan boynuma doğru süzülüyordu. Ölen insanların çığlıklarını kulaklarımda duyabiliyordum. Bana bakan masum gözleri, baktığım her noktada görebiliyordum. Neden ben de ölmedim? Neden seçilen kişi ben oldum? Asır'ın, oyunun kurallarından bahsettiğini anımsıyordum. Hangi oyundan bahsediyordu? Ben bu oyunun neresindeydim? Oyuncu muydum yoksa üzerine oynanan mı? Bir şey daha dediğini hatırlıyordum.

"Her şey bittiğinde bana teşekkür edeceksin."

Ona neden teşekkür edecektim, insanları öldürdüğü için mi yoksa bana yapacakları için mi?

"Çabuk pes ettin. Hani sen kolay kolay yenilmezdin, Defne?"

Aralanan göz kapaklarım gün ışığıyla kısıldı. Gözümü yoran güneşin önüne biri geçtiğinde, kıstığım gözlerimi açtım ve kim olduğuna baktım. On yaşlarında küçük bir kız çocuğuydu, onu tanımıyordum.

17 NUMARA | KİTAP OLDUWhere stories live. Discover now