Bölüm 22

61.1K 4.8K 2.6K
                                    

On sekiz yıllık yaşamamımda çok şeye sayıp sövmüştüm. Bu zamana kadar küfür dağarcığımın başrolünde genelde agalarım, Furkan ve bedava dondurma çubuğum olmasına rağmen beni her seferinde zamanı geçti diye kandırıp dondurmayı vermeyen bakkalcı abi vardı. Fakat son zamanlarda küfürlerimi en çok hak eden bir adet oğlancı hayatıma bir videoyu heyecanla izlerken araya giren trendyol reklamı gibi girmişti. Öyle sinir bozucu öyle gereksiz öyle sövülesi. Tam şu an olduğu gibi.

İşim var diyerek zorla beni alırken iş yerine getireceğini düşünmemiştim. Zaten arabaya binerken ayağım takılmıştı ve düşmüştüm. Çenem arabanın kapısına çarptığında Çetin Hint dizilerindeki slow motion karakter gibi endişeyle gelmiş ve ilk olarak arabasının kapısının durumuna ardın da ayıp olmasın diye çenemin durumuna bakmıştı. Çenem biraz kızarmıştı, onun dışında bir şey olmamıştı ama feci acıdığı için ve benden önce arabasını düşündüğü için eve gitmek için hamle yapacakken 'sen bana on tane vur ben sana bir tane vurayım ödeşelim' diyerek beni kumpasa getirmeye çalışmıştı.

Sabah kalktığımdan beri götü başı ayrı oynayan sinirlerimi siken kişiler yokmuşçasına bir de evren uğraşıyordu benimle resmen. Halbuki dün otuz bir çektikten sonra sabah gusül almıştım. Belki de uyku sersemiyle suyu ağzıma çalkalamak yerine kulağıma bile çalkalamış olabilirdim. Bu yüzden cenabetliğim tutmuş da olabilirdi.

Şimdi ise Çetinlere ait tekstil şirketindeydik. Her hafta babası onu buraya tıktığı için o da beni kendiyle sürüklemişti. Ona bu cüreti nereden aldığını sorduğumda gözlerinden diyerek romantik bir cevap vermeye çalışsa da tam o sırada omzuna kuş sıçtığı için ortamın anası sikilmişti.

Ben ise sabahtan beridir huysuz olan yüzümle kahkaha atmıştım. 'Sana yem verenin içtiği suyun hidrojenini oksijeniyle çarpıp üst üste sikeyim kanadına soktuğum' diyerek küfür tarihinin en uzun sayılabilecek küfürünü etmişti. Ben ise o ceketinin omuz kısmına bulaşan lekeyi temizlemeye çalışırken ayı gibi gülmüştüm.

Şimdi ise önümdeki dosyalara bakıyor, anladığım kadarıyla dizmeye çalışıyordum. Allahtan kahvaltı söylemişti de bir şeyler yemiştim ve bu yüzden daha iyiydim. Yoksa açken ben ben değildim.

Bağdaş kurduğum masada bakışlarımı biraz uzağımdaki döner sandalyede oturan Çetin'e çevirdim.

"Hayır ben niye buradayım tam olarak? Güzelim yatağımdan beni buraya amelelik yapmak için mi getirdin?!" diye sordum sinirle.

"Çıkışta döner ısmarlayacaksın ya o yüzden."

"Çıkışta gelip alsaydın o zaman."

"İki yardım edeceksin ne bıdı bıdı yaptın ya. Burada kendimden geçmişim insan bir acır."

"Abartmıyor musun reis ya? Alt tarafı kuş boku yani ne diye götünden vurulmuş domuz gibi baygın baygın oturuyorsun?" diye sordum.

Yayıldığı sandalyede kafasını başlığa yaslamıştı. Ben konuşunca bana döndü.

"Kokusu hala burnumda Sümercik." dedi iğrenerek. "Tansiyonum düştü gel öpüşelim. Öpüşmek düşük tansiyona birebirmiş."

Şakasına söylese de pat diye böyle demesi kalbimin teklemesine neden olmuştu.

"Nerden duydun bunu? Kaynağın nedir?" diye sordum.

"Kaynak yarrağım." dedi ters ters. Ardından uzun bacaklarını bağdaş kurduğum masaya uzattı. Pahalı ayakkabılarının altı pantolonuma sürtününce ittirmeye çalıştım ama hayvan gibi cüssesi buna engel oldu.

"Koku hassasiyetin mi var?" diye sordum fark ettiğim ayrıntı ile. Tanışalı 1 aydan çok az fazlaydı ve bu süreçte onu az çok gözlemlemiştim. Kötü kokan yerlerden geçerken rahatsız olup huysuzlanıyordu, ayrıca hep temiz kokuyordu. Evde noodle yaparken baharat kokusu yüzünden yiyememişti mesela.

OĞLANCI | BXBUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum