2.PERDE

46 25 1
                                    

Vee 2.bölüm karşınızda anam😂 Bu kadar erken yayınlamayı düşünmüyordum ama yeni bölüm isteyenleri kıramadım.

LÜTFEN YORUMLARDA GÖRÜŞLERİNİZİ BELİRTMEYİ VE YILDIZA BASMAYI UNUTMAYIN😘

Neyse güzel başlamanız dileğiyle...


2.Perde

Otobüsten indiğimde küreklerime gerçek bir hava çekmiştim.Otobüsün o tıklım tıkış havasında küreklerime oksijen değil,karbondioksit çekiyordum.Eh bir de gri kabanlı çocuk vardı.O dediğinden sonra yol boyunca camdan dışarıyı izledim.Onunla hiç konuşmadım ve dediğine de bir tepki vermedim.Verirsem beni herkesin içinde rezil,rencide edebilirdi.Ona güvenmiyordum.Neticede akrabam yahut arkadaşım değildi.O benim için bir yabancıydı.Bundan sonra öyle olacak gibi durmuyordu pek Anjelik ama olsun.Fakültenin yorucu yokuşunu tırmanırken herkesin de benim gibi derse yetişmek üzere olduğunu gördüm.Tek fark ben çoğunun aksine yalnızdım bu yokuşta.Her zamanki gibi...Yine gereksiz bir düşünce selinde yoğrulmaya tutulmuştum ki zırlayan telefonumla durakaldım.Çantamı tek kolumdan sarkıtıp fermuarını açtıktan sonra fazla dolu olmayan çantamda telefonumu bulmaya çalıştım.Telefon sessizliğe boğulunca anlamıştım ki yine açamadan son buldu arama.Oflayıp telefonumu elime aldığımda Burcu'nun aramış olduğunu gördüm.Geri arayıp telefonu kulağıma koyduğumda yokuşu tekrar çıkmaya başlamıştım.

"İzel! Neredesin kızım sen? Niye açmıyorsun telefonu? Ödüm koptu sana bir şey oldu diye.Bana bak bir şey olmadı değil mi?"

"Burcu sakin ol,bir şey olmadı.Hem bir kere aradın ve açamadım.Fakülteye gidiyorum şimdi.Sen neredesin?"

"Bizim fakültenin kantininde çay içiyorum.Gel birlikte bir şeyler atıştıralım.Eminim hiçbir şey yememişsindir," dediğinde midemin ağrıdığını hatırladım ve bu teklifi geri çevirmek istemedim.Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım,vakte baktım.

"Dersimin başlamasına çok az kalmış.Başka bir gün yaparız bunu olur mu?"

Yokuşu daha hızlı tırmanmaya başladım.Hava iyice kararıyor,bütün dünyayı melankoliye boğmak istiyordu.Merdivenlere gelince normalden biraz daha hızlı yürüdüm değil,koşmuştum resmen.

"Kapatıyorum.Kendine iyi bak.Akşam görüşürüz."

Burcu'nun cevabını dinlemeden telefonu kapattım.Fakülteye girdiğimde ilk dersimin olduğu dersliğe gitmek için merdivenleri arşınladım.Nefes nefese kocaman koridorda son dakikalarımı nasıl harcamıştım bir fikrim yoktu.Dersliğin kapısına geldiğimde açık olduğunu görünce yerimde durup derin bir nefes koyverdim ve soluklandım.Pili bozulmuş oyuncak gibi atan kalbim kendine geldi ve dersliğe girdim.Her zamanki yerime oturmak için amfiye öylesine bir göz attım fakat isimlerini bilmediğim bir grup benim oturduğum amfiye yerleşince yüzüm düştü.Arkalara oturmak zorunda kalmıştım ve tahtaya yazılanları görememekten korkuyordum.Çoğunluk ön taraflara kurulmuştu.Çünkü Kadir Hoca'nın dersini anlamak için dibinde olmak gerekiyordu neredeyse.Sesi yoktu adamın,kendi kendine bir şeyler yazıyor,konuşuyordu.Beynimde zuhur eden bu gerçeğe sessizce güldükten sonra amfide arka taraflara ama çokta uzak olmayan bir yere yerleştim.Çantamdan defterimi ve kalemimi çıkartıp sıraya koyduktan sonra hocanın derse girmesini beklemeye koyuldum.Bakışlarım defterimin özensiz,sıradan renkli bir köşesinde meşgul olmakla uğraşırken yanıma birinin çöktüğünü hissettim.Kafamı kaldırdığımda o kişinin Şule olmasıyla güldüm.Birbirimize klasik bir ritüel olan "günaydınlaşma" dan sonra pekte koyu bir sohbete giremeden hoca derse girmişti.Ders boyunca herkes çok sessizdi,Kadir Hoca'nın tümcelerini ağzından kepçeyle alıyorduk.Duyamadığım yahut kaçırdığım yerleri Şule'nin enfes duyma eşiğindeki kulakları sayesinde not ediyordum.Neyse ki ders bitmişti,bir diğer dersi beklemek zorundaydık.Kaç saattir boş kalan midemi bayram yerine çevirmek amacıyla kantine doğru yol aldım.Şule derslikte kalmış,yine bilmediğim gizemli işler peşinde koşuyor olmalıydı.Kantin benimle aynı saatte dersi bitenlerle doluydu kısmen.Bir çay ve simit alıp en köşedeki puflardan sarılı olana oturdum.Çantamı yanımdaki boş pufa,elimdekileri de önümdeki mermerden sehpaya koydum.Sırtımı pufun yumuşak yüzeyine iyice gerip küreklerime derin bir nefes çektim.Gözlerimi yirmi saniye boyunca kapadım,kendim yarattığım karanlık tuvalde beynimi dinlendirdim.Tuvale değerli fırçamdan sıçrayan kahverengi beni önce şaşırttı.Bir insan hep mi ilk kötü şeyleri hatırlar,düşünürdü? İlker'in söyledikleri karanlık tuvalimde neon renkli yazılarla cirit atıyordu.Haklıydı Anjelik.Ailen yanında değil ve sen tedaviden kaçıyorsun! Hayatımın kıyısında,sadece bir dönem için muhattabım olan insanın bile ailemin yanımda olmadığını söylemesi canımı yakıyordu.Hem de en derininden.Hadi ama İzel,hâlâ bunlara içerliyor musun? Evet,maalesef ki çocuk yanım bu ve buna benzer düşünceleri kancasına takmış,bırakmak istemiyordu.Onu öldürmem gerekiyordu.Onun bana can çekiştiren varlığına bir son vermem gerekiyordu.Somut bir varlık olsaydı,bizim gibi ete kemiğe bürünmüş olsaydı tüm cesaret kırıklarımı toplayarak bir ben inşa eder onu öldürürdüm.Gel gör ki o, soyut bir varlık olmanın yanında yok olmuyordu da.Onu iyileştirmem gerekiyordu.Onu iyi biri yapmam gerekiyordu.Fakat nice düşünürler,şairler ; kandan candan insanın içinde hep bir çocuk olduğunu ve bunun asla yok olmayacağını söylemişti.Haklıydılar da,onu öldüremezdim.Ben bu dünya üzerinde,bu toprak üzerinde son nefesimi verene kadar benimle birlikte varlığını sürdürecekti.İnce,pembe dudaklarını gere gere kahkaha tufanına girdi.Keyfi oldukça yerindeydi.Belli ki o,başına gelenleri hatırlamıyordu ama büyümüş ben onun başına gelenleri dün gibi hatırlıyordum.O hâlâ saf bir çocuk olduğuna inanıyordu.Ailesi onu hiç bırakmamış gibi...Hiç yalnız kalmamış gibi...Hiç yoktan intiharlara kalkışmamış gibi...Ah! Evet,bir de intiharlar vardı değil mi.Yapılma gayesi ölüm olan fakat insanı ölüme bir adım bile yaklaştırmayan o eylem.Daha doğrusu insanı değil,beni ölüme yaklaştıramamıştı.Çünkü ben cesareti olmayan biriydim.Boşuna yaşıyordum bu hayatı.En çok cesaretiyle türlü deliliklere kalkışanlar bu hayatın tadına varabiliyorlardı değil mi? Ben yaşamaya cesaret edemiyorken ölmeye cesaret etmek istemiştim.Hah! Komikti doğrusu! Ben nasıl bir insandım Anjelik? Beni tanıyor muydun? Şimdi eline metalden dolma kalemi,beyazdan kırma kağıdı tutuştursam beni yazabilir misin? Ben yirmi üç senedir bu vücutta yaşıyorum; lakin neyim,kimim,ne düşünürüm bilmiyorum.Beni Rab dışında var eden ne? Düşüncelerim,davranışlarım,bedenim,hislerim? Hangisi beni yansıtıyordu? Çelişkili biriyim sanırım.Öyle ki üç gün önce yaptığı delilik yüzünden çocuk gibi azarladığım Kerem,şimdi yine aynı şımarık çocuk tavırlarıyla karşımda dikiliyordu ve ben istemesem de gülüyordum.Normalden uzun saçlarının birkaç parçasını önde olmak üzre pembe lastik tokayla tutturmuştu.Yeşil pantolonu ve turuncu kapüşonlusuyla bana sırıtıyordu.Farklı biriydi.Kız gibi giyinmekten hoşlanıyordu.Bazen onun kız olduğunu düşünüyordum.

ÖLMEYEN RUHLAR DUVARIWhere stories live. Discover now