1.PERDE

95 28 27
                                    

Hikayeye başladığınız tarihi yazabilir misiniz?

Profesör kocaman alanı kaplayan kara tahtaya bitmekte olan tebeşiriyle bir şeyler yazarken gözlerim önümdeki defterde; aklım ise evvel zamandaydı.Ergenliğimin en zirve yaptığı bir dönemde çoktandır aralarında çatlaklar olduğunu sezdiğim annem ile babam kavga etmiş,ardından ev durulmuştu.Doğumumdan motor öğrenme çağıma kadar annem ve babamın büyük aşklarının meyvesi olduğumu bildiğim zamanlardı,sorunlar henüz göze batmıyordu.Okula başladığımda annem her sabah simsiyah,sırma saçlarımı tarar ardından ikişerli balık sırtı eder,boynuma beslenme çantamı geçirdiğimde hazır olduğumu anlar ve beni babamla birlikte okula bırakırdı.Annemin bir arabası vardı fakat babamın yoktu.Küçüktüm,annem ile babam arasındaki bu ufacık maddi farkın bile bir sorun olduğunu anlayamamıştım.Öyle miydi ki? Evli insanlar arasında kimin daha fazla para kazandığı,kimin daha kültürlü olduğu,kimin çocukla daha çok ilgilendiği,kimin daha çok gezip tozduğu,kimin daha çok harcama yaptığı önemli miydi? Okulun kapısının önüne geldiğimizde arkada oturduğum için o boşluktan öne uzanır annemin ve babamın yanaklarına öpücük kondururdum.Annemin yüzündeki kederle karışık sevginin farkında değildim.Sonra tüm günümü okulda sessizce kendi sıramda oturararak geçirirdim,bazen de ders kitaplarımdan herhangi birinin sayfasını açar defterime baştan sona yazardım,o zamanlar en sevdiğim eylemlerdendi.Akrep ikiyi,yelkovan altıyı gösterdiğinde zil sesinden hareketle çantamı toparlar okulun bahçesinde annemlerin gelmesini beklerdim.Ama her zaman ikisi birlikte gelmezlerdi.Babam bazı geceler çok geç gelirdi.O günler de annem dokunsan püsküren tiplere dönüşüyordu.İnce alınmış,sarı kaşları çatılır,gözlerine soğuk bir ifade kurulur,yüzüne ise mutluluk hiç uğramazdı tüm gün.Babam gelmeden uyur ardından ertesi sabaha aynı rutinde uyanırdık.Ben her zamanki gibi hiçbir şeyin farkında olmayan zavallı o çocuktum.Ama ayılmam çokta geç olmamıştı.Yaşımın başını alıp uzamasıyla aklım da her şeye ermeye başlamıştı.Zaten onun için eğitim almıyor muydum? Aklım bir şeylere yarasın diye.Dokuz yaşına geldiğimde ilk büyük krizle karşı karşıyaydım: babam,anneannem için sevilmeyen damatlar listesindeydi,anneannemin kendini bilmiş konuşmalarına artık dayanamayan babam annem ile kavgaya tutulmuştu.Şiddet olmasa bile,kapının arkasına kulaklarımı kapayarak sinmiş bedenimin korkusunu hatırlıyordum.Dün gibi...Anasına bak kızını al derler ya,babamın bu kalıplaşmış sözden hiç ama hiç haberi yoktu.Anneannemde olan kibrin az birazı genler yoluyla annem geçmiş olmalıydı.Babam ne kadar sabırlı,alttan alan biri olsa da annemin kibri ondaki bütün sabır taşlarını denize fırlatmasına neden olmuştu.Babam kavga esnasında eline geçirdiği annemin özene bezene yaptığı,seramikten eseri duvara fırlatmıştı.Ve babam o duvarda benim saklandığımı bilseydi eminim atmazdı.Babam kötü biri değildi.Ama babam gözü dönmüş olduğu için ne benim orada şoka girip ağlama krizlerine tutulduğumu ne de annemin yırtılan sesini umursadı; kapıyı vurdu ve gitti.Tabii kide geri döndü ama her şey eskisi gibi aynı kalmadı.En azından o lanet günü bir kenara atabilmeyi becerip annemle babamı barıştırmak istemiştim.Sonuç mu? Bir çocuğun hisleri ne zaman önemsendi ki o gün önemsindi! Bir süre daha böyle devam edegelen tartışmalarla büyümeyi öğrenmiştim.Artık gece yatarken annem bana o çok bayıldığım destanlarını anlatmıyor,sabahleyin okula servisle gidip akşam da onunla dönüyordumEvde adeta kutuplardan gelen hava dalgası hakimdi.Biraz daha büyüdüm ve annen ile babamın artık iletişimlerinin sıfıra indiğini gördüm.Geceleri karnım ağrıdığında çıplak ayaklarımı parkeye sürüye sürüye giderken ağrım iki katına çıkar,mutfakta şekerli su yapar ağrımın geçmesini beklerdim yatağımda.

İkinci büyük krizimse hâlâ izlerini taşıdığım felaketti: Ergenliğimim en zirve yaptığı bir dönemde,en taze dönemlerimde, çoktandır aralarında çatlaklar olduğunu sezdiğim annem ile babamın yine büyük kavgalarının bir tanesinin ardından ağlama krizlerine girmiştim.Çocukluğum önemsenmediği için ergenliğim de önemsenmiyordu.Ama ergendim işte,aklım dinler miydi doğruları.Ağlamalarımdan fırsat bulduğum vakit ben de babam gibi elime geçen bir şeyi duvara fırlatmıştım.Babam yapmıştı bir keresinde,ondan öğrenmiştim bunu.Böylece dikkatlerini çekebilmiştim.Sonra diğerinden küçümsenecek bir delilik yaptım: o kırık parçalarından birini alıp yüzüme kesik attım.Çok derin değildi,aslında küçük bir kesikti.Acısını abartmamın nedeni benim iğne acısına bile dayanamıyor oluşum.Bunu hangi aceleyle yaptığımı bilmeyişim annem ile babamın bana döndüğü ara direk yüzüme bakışlarıydı.Kan öylece yanağımdan kendi yolunu çizerek gidiyordu ben tekrardan havuz gibi dolan gözlerimle onlara bakarken.Sonra annem bana yaklaştı ve delirip delirmediğimi sordu.Bundan bir cevap bulamayan annem dişlerini babama geçirdi.Bütün bunlardan onun suçlu olduğuna dair suçlayıcı cümleler kurdu.Komşuların bizi duyduğunu biliyor ve utanıyordum.Öyleki ertesi sabah yanağımda pansumanı edilmemiş yara ile sitenin bahçesinde servisi beklerken komşuların bana acır gibi bakışlarını,servistekilerin de onlardan farksız olan bakışlarını unutamıyordum.Başım eğik gezdim,saçlarımı kestirmedim.O yara benimle senelerce kaldı...İkinci en büyük deliliğim ise...

ÖLMEYEN RUHLAR DUVARIWhere stories live. Discover now