Tünel

579 21 1
                                    

Ben Zuhal. 28 yaşındayım. Pek arkadaşım olduğu söylenemez. Aslında dünya ile tek bağım, Cemre ve bu ev...

Cemre benim üniversiteden oda arkadaşım. 4 yıl onunla birlikte kaldık. Ailemi trafik kazasında kaybettikten sonra sadece o vardı yanımda. O sınavı kazanıp memur oldu. Ben ders çalışmayı geçtim, yaşayacak gücü dahi bulamadım. Hatta Cemre evlendi çocuğu bile oldu.

Eve gelince... Burası babamdan kalma eski bir ev... Ona da babasından kalmış. Babam asker olduğu için 2-3 senede bir farklı şehirlere taşındık ve bu evde pek oturamadık. Babamın vefatından sonra ise, 5 yıl burada yaşadım. Yani yaşamak değil de, evin duvarlarıyla dertleştim diyelim...

Öyle yani, kendi halimde, vasat bir kızım ben...

Bugün kapı sesiyle uyandım. Cemre'ydi... Kapıyı açtığımda karın yavaş yavaş atıştırdığını gördüm. Hava da epey soğuktu. Cemre'nin annesi hastaymış oğlu Ahmet'i bana bırakıp işe gitti. Biz de, Ahmet ile eğlenceli oyunlar oynadık. Bir ara saklambaç oynuyorduk. Ahmet'i bulamadım, onu bulamadıkça da, yavaştan korkmaya başladım, neyseki kapı ya da pencereler açık değildi. Nereye gitmiş olabilir ki? Dolaplara baktım, seslendim ama çıt yok Ahmet'den.. Evde bakmadığım yer kalmadı. Bodruma inmiş olabilir mi? Koşa koşa bodruma indim. Ahmet oradaydı çok şükür, rahat bir nefes aldım. Gittiğimde, çok eskilerden kalma bir vitrinin arkasına bakıyordu. "Gel Ahmet. Orası pis, en son milattan önce temizlemişimdir bu bodrumu herhalde."

Ahmet gözünü dikmiş vitrinin arkasına bakıyordu. "Aa Ahmet, şimdi örümcek gelecek üstüne göreceksin! "

O ısrarla bakınca benim de dikkatimi çekti. Arkasında açıklık vardı. Bugüne kadar bodruma pek inmemiştim doğrusu... Hoş, insem de buraya bakmak aklıma gelmezdi. Ahmet'e bak sen, meraklı çocuk!

Bu durumu merak etsem de Ahmet ile yukarı çıktık. Ev, eski sonuçta, belki de duvarın arkasına bir sığınak yapmışlardı. Belki de yan evin Bodrum'un duvarı yarıktı. Akşam olunca aklıma geldi. Bodruma inip eski vitrini iteledim. Yerinden zor kımıldılıyordu. Sonunda vitrinin arkasında bir duvar olmadığını çok net gördüm. Oda gibi birşey vardı; 2 -3 metre kare bir yer... Duvarda bir gaz lambası duruyordu. Neden bu odayı gizlediklerini anlayamamıştım. Bir de ortaya gelişi güzel atılmış bir kilim koymuşlar. Karşımdaki gaz lambasını incelemek için bir adım atmamla kendimi yerin altında bulmam bir oldu. Sanırım, kilimin altında çürük bir tahta kapak vardı. Ona basınca kilimle birlikte aşağı düştüm. Ben Bodrum'un da altındaydım. Cebimdeki telefon ışığını açtım ve etrafıma baktım. Duvarda, yukarı yani binanın bodrumuna çıkan demirden bir merdiven vardı. Duvarda asılıydı. Merdivenin yanında eski ahşap bir komodin vardı.  Arka tarafımda ise uzun ince tünel gibi bir yer...  Tüneli yürümeye karar verdim ama komodinin üzerindeki kutu da ilgimi çekti. Kutuda bir saat buldum. Zincirli bir cep saati... Üzerinde 4 tane dişli gibi şifreli kilit vardı. Her dişlide bir rakam bulunuyordu. Yani 2020 yazıyordu. Saatin bozuk olduğunu düşünsem de antika gibi duruyordu. Meraktan yanıma aldım tabiki. Aslında pahalı bir saate de benziyordu. Geri döndüğümde yerine koyarım diye düşündüm. Şuan bu tünel benim için daha cezbedici...  15 dakika falan yürüdüm sanırım. Korkuyordum ama merak da ediyordum. Her adımda kalbim küt küt atıyordu. Burada karşıma biri çıkar mı, belki fare, belki yılan çıkar. Acaba sonunda kanalizasyon mu var? Belki de metro istasyonuna bağlanıyor. Belki de, kurtuluş savaşı sırasında yapılmış bir sığınağa gidiyor. Gerçekten heyecanlı.. Ayy yoksa organ mafyası insanları kaçırıp kimsenin bulamayacağı bu tünele mi getiriyor! Sanırım geri dönmeliyim. Hafif aşağı eğimli tünelde yürüdükçe denizin serinliği, nemini hissetmeye başladım. Serinlik yüzüme vurdukça, deniz kokusu burnumu şenlendiriyordu. Denize çıktığımı düşünerek geri dönmedim. Sessizce ama korkarak devam ettim.

Başka Dünyada Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ