TOMURCUKKEN KEŞFEDİLMEK

6 0 0
                                    

Her öğlen olduğu gibi üç kardeş el ele okul yolunu tutmuştuk. Aynı yumurta ikizi olan kardeşlerimden Zehra "ablacığım, bugün de beslenmemize bir şey alamadık" diyerek mızmızlanmaya başlamıştı. Daha Sonra vermek üzere çıkarken çantama attığım elmalardan birini Zehra'ya, diğerini Zühre'ye uzattım. Gözlerindeki mutluluğa şahit olurken bir yanları bugün benim aç kalacağımı bildiklerinden buruktu. Zühre elmasını bölmeyi teklif edecek oldu, fakat ben onu hemen geri çevirdim.

Çok kolay bir hayatımız yoktu. Fakat bazı şeyleri üstlenmek büyük olanlara düşüyordu. Üç kız kardeştik. Babam doğuştan görme engelliydi. Fakat kendini geliştirmiş, maddi sıkıntılardan dolayı okuyamamış olsa da açık görüşlü biriydi. Bir işletmede mavi yaka olarak çalışmış ve durumundan ötürü malulen emekli olmuştu. Annem dünya harikası bir kadındı. Gece gündüz çalışır her şeyimizin tam olması için kendini paralardı. Fakat onun da gücü bir yere kadardı. Bazen aç uyuduğumuz günler olurdu. Her şeye rağmen asla yardım kabul etmezdik. Keza bizden daha kötü durumda olanlar vardır diye düşünerek şükrederdik. Hayatın bazı günler bizlere zor olduğunu söylememe gerek yok sanıyorum. En çok zorlandığım nokta, okuldan bir şey istendiğinde derdimi aileme söylemek olurdu. Onları asla zor durumda bırakmak istemiyordum. Hal bu ki onlar hep bu konularda rahat davranmamı isterler, Sık sık tembihlerlerdi. Maddi olarak bazı eksiklerimiz vardı ama birbirimize olan sevgimiz ve bağlılığımız her şeyin önüne geçerdi. "Küçük şeylerle mutlu olmayı bilen insanlar, hayattan zevk almayı da bilir" derdi her zaman babam.
12 yaşındaydım fakat hayata dair çok şey bilecek kadar olgunlaşmıştım. Bazılarının çabuk büyümesi gerekiyordu bu dünyada bu gruba dahil olduğumu düşünüyordum.

Kardeşlerimi sınıflarına bıraktıktan sonra, sınıfıma doğru ilerlerken bugünün diğer günlerden farklı olacağını hissediyordum. Keza öyle de oldu. Geç kaldığım için hızlıca koşuyordum. İlk merdivene basmamla beraber ayağımın kayması ve yere kapaklanmam bir oldu. Bu sırada koridor sessiz olduğu için sadece düşerken çıkardığım ses duyuldu. Sonrasında Hızlıca gelen ayak seslerini duydum. Biraz sonra yumuşak bir sesli biri yanı başımda, kolumdan tutmuş beni kaldırmaya çalışıyordu. Yüzümü yüzüne çevirdim ve derin deniz mavisi gözlerle karşılaştım. Gözlerinin içinde bir çok duyguyu barındırdığı belliydi. Merhamet, şefkat, sevgi...
'Geç kaldım, gitmeliyim. Teşekkür ederim' diyerek oradan uzaklaştım. İlk derse biraz geç kalmıştım. Özür dileyerek sırama oturdum. Hala kanayan dizim çok da umrumda değilken hemen derse odaklandım. Başarılı bir öğrenciydim. Bütün dersleri severdim fakat türkçenin yeri bende bambaşkaydı. Türke dersini sevmemde babama kitap okumamın da etkisi vardı. Okumayı öğrendiğimden beri babama bulduğum her şeyi okurdum. Gazete, dergi, okulun kütüphanesinden aldığım kitaplar... kütüphane görevlisi bu kadar çok kitabı nasıl okuyabildiğime şaşırırdı. Okumaya başladığımda Zor hayatımı unutup sayfalardaki hayatlara tutunurdum. Öylesine mutlu olurdum ki tarifi imkansızdı.

Üçüncü ders Türkçeydi. Fakat bir kaç seferdir ders boş geçiyordu. Türkçe öğretmenimiz doğum yapmış henüz yerine kimse gelmemişti. Herkes şakalaşıp gülerken aniden sınıfın kapısı açılıp kapandı. Gördüğüm gözler aynıydı. Beni sabah düştüğüm yerden kaldıran heybetli adam. 'Günaydın çocuklar' dedi. 'Yeni Türkçe öğretmeniniz benim. Adım Ali Kemal.' Sonrasında kendinden kısaca bahsetti. Geçici olarak burada olduğuna değinmeyi de unutmadı. Sırayla herkes kendinden kısaca bahsetti. Bu öğretmenin farklı bir havası vardı. Dersi işleyip gideyim değil de gerçekten öğrenmemize yönelik anlatımlarda bulunuyor. Öğrenciler ile şakalaşıyor, heybetli ve aksi görünümlü duruşunun akisine yumuşacık sesi ister istemez kendisine karşı sempati oluşmasını sağlıyordu.
Önümüzdeki ders bizleri tanımak adına kompozisyon yazdıracağını söyleyerek sınıftan çıktı. Herkes öğretmeni ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. Sanırım bendeki etkisi diğer arkadaşlara da geçmişti.

İki gün sonra Türkçe dersi için sınıfta hazır bulunuyorduk. Öğretmen kompozisyon için çok güzel bir konu bulmuştu. 'Baba sevgisi'. Kiminin güzel anları vardır babası ile kimisinin de yaraları. Öğretmen hassas bir konu seçmişti belki ama bence yabancı birini tanımanın en iyi yolu onun duygularından bahsetmektir. İç dünyasını görebilmek için de ailesine inmek gerekirdi.

Herkes ne yazacağını düşünürken ben çoktan kağıda kalbimin en derinlerinden gelen duyguları yazmaya başlamıştım bile. Öyle su gibi akmıştı ki zaman zil sesini duymamla irkildim. Bu sırada son cümlemi yazıyordum. 'Bir adam tanıdım ben, gözleri görmeyen ama gönlü her şeye açık. Bir baba tanıdım ben görmekle işi olmayan ama göstermeye doyamayan. Bir eş tanıdım ben hiç görmeden kalbi ile tertemiz seven. Lütfen beni iyi dinleyin; İşte bu adam benim babam...'
Son cümlemi yazarken gözyaşlarımı tutamadım. Nemli gözlerimi gören öğretmenim ne olduğunu sordu fakat hiç bir şey söyleyemedim. Bir sonraki dersi sabırsızlıkla bekliyordum.

Akşam eve gidince babama anlattım olanları. Onun bize olan sevgisini nasıl kelimelere döktüğümden bahsettim. Bana kocaman sarıldı. "Sen harika bir evlatsın" derken babamın hiç görmediği ela gözlerinden süzülen damlaları ellerimle sildim. Babam benim yumuşak karnımdı, bunu bir kez daha anlamıştım. Onun üzülmesine dayanamıyordum.

Aradan bir hafta geçmişti. Sabırsızlıkla beklediğim ders geldi çattı. Öğretmenim yaptığı işten fazlaca memnun bir şekilde bize seslendi. "Çocuklar! Hepinizle gurur duyuyorum. Duygularınızı kağıda dökmede genel anlamda iyisiniz. Fakat içinizden biri var ki o gerçekten kkelimeleri öyle ustaca kullanmış ki bu yaşta böyle bir yazı yazabildiğime inanamadım. Şimdi o kişiyi yanıma çağıracağım ve isterse kompozisyonunu size okuyabilir. Ayla buraya gelebilir misin?"

İçimde tarif edemediğim bir mutluluk vardı. İlk defa tahtaya çıkarken bacaklarım titremişti. Aslında benim için olağanüstü bir durumdu fakat diğerleri için sıradan bir an olabilirdi. Yazımı heyecanla okumaya başladım. Bir solukta bitirdiğimde yüzümü arkadaşlarıma çevirdim. Bir alkış sesi koptu. Öğretmenimin yüzüne baktım, gülümsüyordu. Dersten sonra öğretmen eğer müsade edersem yazımı kompozisyon yarışmasına gönderebileceğini söyledi. Hemen kabul ettim.

Yarışmayı kazanmıştım ve sonrasında bir çok yarışma daha kazandım. Yazmayı hiç bırakmadım. Şimdi en çok satanlarda henüz iki kitabım var. Ali Kemal öğretmenle bağımızı hiç kopartmadık. Şimdi öğrencilerime nemli gözlerle bakarak bu anımı anlatabiliyorsam, beni henüz emeklerken keşfetmiş ve yürümeye tenezzül bile etmeden koşmamı sağlamasıdır.

Kim bilir belki sizlerde günün birinde henüz tomurcukken, sizin çabucak açılmanızı sağlayan bir öğretmene denk gelirsiniz ve hızlıca çiçek açabilirsiniz.

Kadriye YILMAZ

Öğretmenler günü anı yarışması için...

AŞK EMEK İSTERWhere stories live. Discover now