ZEHİRLİ GAZLAR

89 30 54
                                    



**Bu hikayenin bazı bölümleri gerçek hayatlardan esinlenerek yazılmıştır.**

 -----------------------------------------------------------

Nevena evde tuhaf kokular alıyor, ne yaptıysa burnunun direği sızlamaya devam ediyordu. Çocuklarına ve eşine “Yanık kokusu alıyor musunuz?” diye sorduğunda kafalarını ‘hayır’ anlamında sağa sola sallamışlardı. Bir çeşit farkındalık ya da özel güçleri mi vardı yoksa? Belki de ev cini Kikimora’nın işiydi bu. Kızı biraz daha yaşça küçükken, kuzeni ile kibritleri kare şekline getirmek suretiyle oynadığı ‘kiki teyze’ (cin) çağırma oyunu yüzünden musallat olmuştu kuşkusuz.

Peki ya oğlu? Onunda kızından aşağı kalır yanı yoktu ki. Gece geç saatler de bu ikisi kıkır kıkır hayalet hikayeleri anlatır, birbirlerini korkuturlardı. Hatta o evde yokken oğlu, kız arkadaşı ile ruh çağırma seansı bile düzenlemişti. Nevena  durumu farkettiğinde “Ders çalışacağınıza böyle aptalca oyunlar oynayın çocuğum. Aferim… Size bu boş şeyler para mı kazandıracak? Üfürükçü mü olacaksınız başımıza?” diye kızmıştı. Kime çekmişti bunlar? Kesin cadı teyzelerinden öğreniyorlardı böyle şeyleri. Kocasına büyü yaptırmak için cinci hocalara, papazlara az para saçmamıştı. Yaptığı köftelere dışkı koyup, eşşek dili yedirmedi mi millete? Pervazlarda kaç kere muskalar, sövelerin altında süpürge tohumları bulmamış mıydı? Eniştesi karısından, Nevena da alkolik, kumarbaz, dayakçı kocasından çekiyordu. Bir de bu yetmezmiş gibi çocuklarına ‘cadılık’ öğretiyordu.

Belki de eşinin peşine takılan iri cüsseli gülyabanidir. Kırmızı gözlü siyah bir gölge ensesinden ayrılmaz, sürekli kötülük yapmasına uşaklık edermiş.

Bir gece kocası yine eğlence mekanlarında ‘vur patlasın, çal oynasın’ alemlerine dalmış ve çocuklar da okul için erkenden yatmış iken, terasın tahta merdivenlerinden gelen ayak gıcırtısına uyanmıştı. Kontrol etmek için gittiğinde kimse yoktu. Üst kata çıktı, büyükçe gardolabın kapağı kendi kendine açılmıştı. Karanlık oda da el yordamıyla ışığı aradı. Ansızın ensesinde hissettiği soğuk nefesle yerinden sıçradı.  Işığı yaktığında ise yalnızdı. Uykusuzluktan olduğunu varsayıp yatağına geri döndü.

Sabah olduğunda eşi hala gelmemişti. ‘Umarım düşüp kalmışsındır bi yerlerde it oğlu it’ diye içinden geçiriyor, kızının saçlarını yola yola tarıyordu. ‘Anne mutsuzsa kimse mutlu değildir’ lafı boşuna söylenmemiştir. Çocuklar okula gitmek için evden çıktıklarında adam daha yeni kapıdan içeri giriyordu. Sarhoşluğun verdiği etki ile kaykılarak, sendeleyerek yatak odasına seğirtti. İş yerine canı istediğinde uğradığı için babası ile bir dargın bir barışık, çevresindeki herkesle kavgalı bir adamdı o. Faturaları zamanında ödemedikleri için çoğu kez mum veya lüks lambası kullanırlardı. Karınlarını bile borç harç doyururlardı. Yaşadıkları şey, varlık içinde yokluktu.

Nevena’ya ne ailesi sahip çıkıyordu, ne akrabaları, ne de kimi kimsesi. Acımıyordu hayat ona. Gözyaşlarına ve çektiği acılara sadece çocukları şahit oluyordu. Evden bile çıkası yoktu. Halbuki çalışıp ayaklarının üzerinde dursa, güçlü olmaya çalışsa atlatacaktı bu sefil hayatı. Çocuklar büyüdükçe idrak duyguları genişliyor ve aile hayatından soğuyorlardı. Sahi onların suçu neydi? Bu berbat dünyaya doğmak mı? Herhangi bir talepleri olmamıştı bu konuda. Ne zaman sevgi dolu bir aile görseler gözleri dolacak gibi olurdu ikisinin de.

Nevena göçmen kızıydı. Gerçi eşi de öyleydi ama Nevena’nın aksine herhangi bir inançla ilgilenmezdi. Aksine küfür kıyamet dümdüz giderdi. Kızı Dora, teyzesi Gonca’yı ne zaman ziyaret etse, kahve falı baktırmayı severdi. En son açtığı kahve telvesinde Şeytan’ın Dora’yı kutsadığını görünce fincanı hemen yıkamasını söyledi. Koruma ve kutsaması için bir papaza gitmesini tembihleyip, beraberinde incil ve boynundan çıkarmaması gereken haçı eline tutuşturdu. Dora, teyzesinin dediğini yapıp vaftiz oldu. Ancak yine de olan olmuştu.

DİPSİZ DELİLİĞİN LANETLİ KUYUSU     Where stories live. Discover now