Bölüm 7

299 30 23
                                    

İşte o büyük gün olan(!) pazar günü gelmişti.

Kütüphaneye geleli tam tamına otuz yedi dakika olmuştu ama hala Sungjae bey gelmemişti.

Masanın üzerindeki hareket eden telefon bütün dikkatimi dağıtmıştı.

Telefonu elime alıp açtım ve kulağıma götürdüm.

"Hala bekliyor musun?" diye sordu, hattın ucundaki çocuk. Sesini duyuşum ile içimde bir şeyler hissetmiştim.

"Beklediğimi nereden biliyorsun?" diye sordum.

Tereddüt etmeden cevapladı.

"Senin hakkındaki her şeyi biliyorum."

Gerçekten mi?

"Örnek versene."

Bir süre duyulan 'hım' sesinden sonra "Ne kadar belli etmemeye çalışsan da beni... Seviyorsun." dedi.

İstemsiz olarak yerimden kalktım ve kaşlarımı çatıp "NE?" diye bağırdım.

Çalışan altı kişinin dikkatini dağıtıp bana bakmalarını bu sefer de başarmıştım. Tekrar yerime oturdum ve kafamı sola çevirip cama çarpan yağmur damlalarına baktım.

"Sadece seven kişi, sevdiği kişi ile konuşurken gülümser."

"İyi de ben seninle konuşurken gülümsemiyorum ki." dedim kendimden oldukça emin bir şekilde.

"Seni şu anda izleyen kişi benim ama." dedi ve güldü.

Etrafıma bakındım ve telefon ile konuşan bir çocuk aradım. Fakat bulamadım. Hala belki bir ihtimal görebilirim diye bakınırken hattın ucundaki çocuk "Kalıp seni izlemek isterdim... Fakat gitmem gerek." dedi.

Ben hiçbir şey diyemeden telefon kapandı. Telefonu kulağımdan çekip masanın üzerine koyduğumda karşıma birinin oturduğunu gördüm. Karşıma oturan kişinin kim olduğunu anlamaya çalışırken "Ben Sungjae." dedi. Gülümsedim. Ve çantasından kitapları çıkartışını izledim.

---

Çalışmaktan ben sıkılmamıştım ama Sungjae sıkılmış gibi görünüyordu.

"İstersen biraz ara verelim." dedim. Aslında çalışmaktan patlatmayı tercih ederdim ama Sungjae bana lazımdı.

Kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra "Tamam." dedi. Ve gülümsedi.

Telefonumu elime almış BTS'in son gelen resimlerine bakarken birinin bana baktığını hissettim. Ve bu biri dediğim kişi tam karşımda oturuyordu. Gözlerimi telefondan ayırıp karşımdaki çocuğun gözlerine diktim. Bir süre bakıştıktan sonra "Sen gerçekten Soo Young'sun*." dedi.

Aklıma ilk Bay Yook gelmişti. Çünkü bu kelime oyununun aynısını o da yapmıştı.

Şimdi bakıyorum da bu ikisi birbirine gerçekten çok benziyor.

-F.B-

Oluşan sessiz ortamı bozmak istemiştim. Fakat Bay Yook benden önce davranıp konuşmuştu.

"Sen gerçekten Soo Young'sun."

Başta soru sorduğunu sanmıştım. Ama sonra kelimeler ile oynadığını anladım.

"Komik değildi." dedim fakat gülüşümü gizleyememiştim.

"Bay Yook... Ben bir şey sormak istiyorum." dedim.

Düz bir sesle "Sor." dedi.

"Beni ne kadar tanıyorsun?"

"Seni... Senden daha iyi tanıyorum. Ve... Biliyor musun?"

"Neyi?" diye sordum.

"Sende beni tanıyorsun."

-F.B.E-

Soruyu Sungjae'ye anlatırken görevli yanımıza gelmişti ve kapatmaları gerektiğini söylemişti. Bizde eşyalarımızı toplamıştık ve kütüphaneden çıkmıştık. Hava gerçekten kararmıştı. Sungjae bana "Seni bırakmamı ister misin?" diye sormuştu. İstemediği söylememe rağmen bırakacağını söylemişti. Ve birlikte yürümeye başlamıştık.

Eve geldiğimizde teşekkür ettim. Ve içeri girecektim ki Sungae "Ilhoon evde mi?" diye sordu. Abimi nereden tanıyordu?

"E-evet." dedim.

"O zaman içeri girebilir miyim?" dedi ve açmış olduğum kapıdan içeri girdi.

---

Çalan telefonu aldım ve kulağıma götürdüm. Arayan kişi Bay Yook'tu. Konuşan çocuğu susturup sordum. "Ne zaman karşıma çıkacaksın?"

Bir süre düşündükten sonra "Dün üflediğin karahindiba var ya... O ikinci kez açtığında." dedi. Hem telefondan hem de bizim evden gelen kapının kapanma sesini duyduktan sonra yapboz parçalarını teker teker birleştirmeye başlamıştım.

//"Sen gerçekten Soo Young'sun*." anlamışsınızdır ama ben yinede söyleyeyim. İngilizce de So Young' 'Çok gençsin' demek. Ve 'So Young' ve 'Soo Young'un okunuşları da aynı.//

//*Karahindiba üflendikten sonra tekrar açmaz.*//

//*Yeni hikaye yayınladım. Bakarsanız çok mesut olurum.*//

Beep Beep ♔ BTOB ✓حيث تعيش القصص. اكتشف الآن