zwei ✿ turtle meat

6.1K 534 123
                                    

YOONGI

Küçüklüğümde, sanırım bu hatırlayabildiğim nadir anılardandı, annem sürekli kıyafetlerimizi yoğun defne kokan bir deterjanla yıkardı. Kıyafetlerimizi üzerimize giydiğimiz andan itibaren abimle birlikte bu yoğun kokunun etkisine kapılıp tüm gün sarhoş kafayla gezerdik. Annem bunun bilincindeydi, fakat hiçbir zaman o deterjanı kullanmayı bırakmadı. Sanki onun küçük bir gizemi gibi olan bu koku inatla burnumdan yıllarca sökülmemişken tam şuanda burnumu sızlatan şey onun fazlasıyla benzeriydi.

Yanan gözlerimi açmaya çalıştığım anda irislerime hücum eden yoğun ışık dalgası beni geri durdurdu ve ellerimi refleksif olarak gözlerime götürdüm. Fakat yaptığım şeyin ne denli büyük bir hata olduğunu ancak gözlerimin az öncekine oranla milyon kat daha fazla yanmasıyla anlamış ve koca bir çığlık basıp yattığım yerden kalkmaya çalışmıştım. Tüm olağanüstü haller aynı anda gerçekleşiyormuş gibi kafamın arkasından derin bir sızı yanan gözlerime eklendiğinde hıçkırarak ağlamama ramak kalmıştı. Kör oluyordum sanırım, ya da en azından felç olacaktım.

Ben acımla boğuşurken bir çift el gözlerime su sıçratıp ovaladığında nerede olduğumu ve en son ne gördüğümü kafamda patlayan flaş misali hatırladım.

"Ah, lanet olsun çok acıyor!"

Gözümü biraz daha ovan yabancı eller çekildiğinde gözlerimi hala sıkıca kapatıyor, açarsam cayır cayır yanacak gibi hissediyordum. Fakat duyduğum ince ancak bir o kadar yumuşak ses benim bu öngörümü savuşturdu.

"Gözlerini açabilirsin, artık yanmayacak."

Küçüklüğümden kalan nadir hatıralardan biri de tek başıma yapmaktan korktuğumdan abimle banyo yaparken gözüme kaçan şampuan dolayısıyla acı çekip, abim dakikalarca yıkasa da bir türlü gözlerimi açmak istemeyişimdi. "Korkak tavuğun teksin Yoongi!" diyordu. "Tavuğun gözüne kaçsa senden daha az çile çektirirdi." Haklıydı işte, korkaktım. O zamandan belliydi, üzerime gelen şeylerden sürekli kaçtığım ve kaçacak olduğum.

Beni anılarımın tozlu sayfalarından gerçeğe döndüren "Hadi, yapabilirsin." deyişi oldu yabancı sesin. Neden...sesi bu kadar güzeldi? Ya da neden benim yanımdaydı? Bu daha da önemli bir soruydu değil mi?

Göz kapaklarım yavaşça ve büyük bir dikkatle açılıp önüme önce bulanık ardından netleşen bir görüntü sunduğunda önce hayal gördüğümü sandım. Yeşil ve oldukça detaysız görünen elbisenin içindeki teni sütü, mavi gözleriyse koca dipsiz bir okyanusu andıran, açık karamel saçları griye dönen bir kız, elinde tuttuğu matarayla bana; daha doğrusu tam gözlerimin içine bakıyordu.

Aklım git gide beni şaşırtırken güçlükle yutkunarak ellerimin üzerinde doğruldum ve kendimi ondan birkaç santimetre daha geriye çektim. Çok garip ama bir o kadar güzel görünüyordu, fakat kimdi? Daha da önemlisi insan geçmez ormanlık alanda ne işi vardı bu aptalın? Ben ona hayretle bakarken bir anda elini yüzüme yaklaştırdı ve dikkatimi düşüncelerimden kopararak haykırmama sebep oldu.

"Ödümü kopardın lanet olası! Bu koca ormanda tek başına ne işin var?!"

İstifini bozmayan yabancı kız dediklerimi anlamış mıydı emin olamıyordum. Belli ki Koreli değildi fakat benimle az önce Korece konuşmuştu. Tamam yabancılar da dilimizi öğrenebilirdi fakat bu fazla tuhaf geliyordu kulağa, daha doğrusu fantastik.

"Bu soruyu benim sana sormam gerekiyor. Burada ne işin var? Senin için fazla büyük ve korkutucu değil mi?"

Anlıyor, gayet güzel konuşabiliyor, aksanı bile yerli gibi. Kafam iyiden iyiye sarhoş oluyor tüm bunların egzotik bir rüya olduğunu bana haykırıyordu sanki. Sahi, ben bile bilmiyordum ki neden burada olduğumu nasıl ona derdimi anlatacaktım?

wild child | myg  Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu