sieben ✿ bangtan

3.6K 396 143
                                    

ALEX

Elimdeki beyaz bandajı yaranın biraz üstüne dikkatle sararken "Canım acıyor!" diye yakarıyordu. Aptal çocuk, eğer yılanı ayağından atmak için tepinmeseydi muhtemelen o da onu ısırmayacaktı. Neyse ki zehirli bir tür olmasına rağmen zehrini enjekte etmemişti, fakat ben yine de tedbir amaçlı hareket etmesini önlüyor, dikkatle yarasını kapatıyordum.

"Ölecek miyim? Kaç saat sürer?" gözlerindeki korku dolu ifade daha da büyürken kesik kesik mırıldandı, "En azından tuttuğumuz balıklardan yiyip öyle ölseydim."

Bu korkak ve bir o kadar da tez canlı adamın bu hallerine istemsizce gülmek istiyordum. Turnikeyi biraz daha sıkıp kaşlarını çatarak 'ah'lamasına sebep olduğumda anında özür diledim.

"Birkaç dakika sonra öbür tarafı boylayacaksın." dediğimde yüzünün o şekli alacağını tahmin etseydim bunu kesinlikle yapmazdım. Önce şaşırdı ardından yüzü olabildiğine asıldı. Küçük bir çocuk edasıyla arkasındaki içi kaz tüyüyle doldurulmuş beyaz yastığı düzeltip kendini doğrulttu ve gözlerini ellerine dikti.

"Demek buraya kadarmış."

Rolümü hala sürdürürken içimden kopup gelen gülme krizini bastırmak için ekstranın ekstrası bir çaba sarf etmekteydim ve nereye kadar dayanacağım muallaktı. Ortama derin bir sessizlik hakim olduğunda bu şakayı bozmaya yeltendim ama söylediği şeyler durmama sebep oldu.

"Olur da birileri bana ulaşmaya çalışırsa, özellikle altı genç erkek...onlara, onlardan nefret etmediğimi söyler misin?" sesi sonlara doğru giderek kısılırken gözlerini kırpıştırarak devam etti, "Ayrıca sana da beni çoğu kez kurtarıp yardım ettiğin için teşekkür borçluyum."

Gözlerimi kocaman açmış yüzünü birçok kez incelemeye fırsat bulabildiğim küçücük ama estetik bir burna sahip bu beyaz tenli Koreli çocuğa bakarken bana ciddi anlamda inandığını gördüm.Dediği şeylerden utanmış gibi kafasını sallayarak "Ah dakikalarım azalıyor, mideme kramp girdi sanırım." dediğinde artık buna bir son vermem gerektiğini hissettim.

"Önünde ne kadar sene, ay, dakika,saniye var bilmiyorum ancak," derin bir nefes vererek gülümsemeye çalıştım "bu söylediğin şeyleri onlara kendin iletsen daha iyi olacak."

"Ne yani," diye yerinde kıpırdandı, "ölmeyecek miyim?"

"Vücudunda zehir yok, en azından şuanlık ölecek gibi gözükmüyorsun."

Ve o an koyu kahverengi gözlerine dolan pırıltılar değerli taşları kıskandıracak raddedeydi. Her ne kadar yakınıp dursa da yaşamayı seviyordu. Masada daha önceden hazırladığım hint leylağı ve zerdeçal karışımı macunu açık bıraktığım yarasına sürüp ardından tekrar kapadım ve ona gülümsedim.

"Teşekkür ederim Alex." dedi kalbindeki samimiyeti açıkça belli ederek.

Ardından onu dinlenmesi için yalnız bırakıp aşağı indim ve yakaladığımız balıkları güzelce ızgarada pişirdim.

➳➳➳      

Ağzındaki lokmayı çiğnerken bir taraftan da heyecanla bana şehir hayatından ve o hayatın içerisinde insanların neler yaptığından bahsediyordu. Anlattığına göre insanlar belli bir yaşa kadar okula gidiyor orada gerekli bilgileri öğrenip ardından çalışıyorlardı. Hep aynı düzende farklılıkların olmadığını düşününce bunun sıkıcı olacağını hissettim. Yaşama dair bir şeyler bildiklerini sanıyorlardı fakat çoğu, Yoongi gibi doğaya yani özlerine bırakılsa bir günde ölüp giderdi.

wild child | myg  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin