drei ✿ who are you?

5.2K 450 67
                                    

ALEX

İnsanlar genel olarak neden üzgünlükleriyle yaşayıp onlarla savaşmaktan kaçınıyordu hiçbir zaman anlam veremiyordum. Eğer fırtına varsa ve yağmur sel olup bizi akıntıya katmayla tehdit ediyorsa ona baş kaldırıp setler kurmalı, gerekirse tersine yüzüp o suyun içinden çıkabilmeliydik. Belki fazla gelecekti, kaldıramayacağımızı düşünüp omuzlarımıza binen külçe külçe dertlerle çöküş aşamasına geçecektik fakat en azından denemiş olacak ve kaçmak kadar çaresiz yolu seçmeyecektik.

Rüzgar etrafımızdaki ladin ve göknar ağaçlarının yapraklarını kışırdatarak yağmurdan kalma nemli kokuyu burnuma yolladığında karşımda bana gözlerini şaşkınlıkla pörtletmiş Yoongi'den hala cevap bekliyordum. Evet, ona söylediğim gibi düşünceleri okuyamıyordum belki ancak ondan çok daha özel bir yeteneğim vardı. Kalpleri okuyabiliyordum.

"Gerçekten kimsin?" şaşkınlığını sesine yansıtarak elindeki biraz bitki kalmış kabı yere bıraktı ve alaycı bir gülüşle devam etti. "Tamam belki bunu sormak bana düşmez ama buraya geliş nedenimi bilecek kadar ne özelliğin var merak ediyorum doğrusu."

"Soruma hala cevap vermedin." diye çıkıştım kaptaki solmaya durmuş labadadan ağzıma atarken. Savunmaya geçerek kollarını kavuşturdu ve bilmiş tavırla "Sen de benim sorularıma cevap vermiyorsun." diye haklı olarak karşılık verdi.

Duygularını iliklerimde hissedebiliyor, acısını, açlık zamanındaki kıvranışını bile duyabiliyordum ancak hiçbir zaman olayları karşımdaki söylemeden öğrenemezdim. Bu Yoongi denen genç adam hakkında pek bir fikrim yoktu, hatta dünya üzerindeki insanların neredeyse hiçbiri hakkında bir fikrim yoktu fakat bir şekilde acı çektiğini ve yardıma ihtiyacı olduğunu hissediyordum. Buraya gelme nedeni, daha doğrusu bu kadar büyük bir dünyada bana tahsis edilen koruma bölgesine düşmüş olması tesadüf olamayacağına göre bizim birleşmemizin bir amacı vardı. Evet, benim yıllardır aradığım amaç belki de bu çaresiz adamdı.

Ben düşüncelerimi irdelerken hala tepki vermiyor oluşumdan sıkılmış halde sıkıntılı bir nefes vererek "Söylemeyecek misin?" diye tekrarladı fakat ben hala bir şey demeden ona ve oldukça güzel görünen yeşil saçlarına bakmayı sürdürünce yerinden kalkmaya yeltendi. "İyi o halde bundan sonrasını tek başıma halledebilirim. Yemek için teşekkür-"

"Gitme! Anlatacağım." bir erkeğe göre ince olan bileğinden tutarak onu oturmaya zorladığımda önce bileğinin üzerindeki elime ardından bana bakarak umursamaz görünmeye çalıştı. Fakat umursuyordu, korkuyordu ve daha da önemlisi merak ediyordu.

"Evet, seni dinliyorum gizemli kız."

Üzerimdeki günlük yıpranmış av elbisemin etek kısmını düzelterek ellerime odaklanarak bir süre kendimi yapacağım küçük çaplı itiraf için psikolojikmen hazırlamaya çalıştım. Normal şartlarda kimliğimizi ifşa etmemiz yasaktı, hatta duyulursa başıma neler gelebileceğini bile bilmiyordum lakin bu yeşil saçlı çekik çocukta beni çeken bir şeyler vardı. Üstelik bana inanmayacağının da farkındaydım, muhtemelen buradan onu çıkarttıktan sonra beni ormanda yaşayan deli bir kadın olarak hatırlayacaktı.

Yüzüme normal zamanlarda takındığım geniş gülümsememi yerleştirerek ona bakışlarımı doğrulttuğumda gözlerini tereddütle kırpıştırdığını fark ederek kahkaha atma isteğimi zorlukla bastırdım. Sanırım Asyalıların pek alışık olmadığı bir göz rengine sahiptim ve bu onu biraz ürkütüyordu.

"Şuanda bulunduğumuz bu orman bölgesinden ben sorumluyum."

Önce bir şey demeden öylece baktı ardından koca bir kahkaha patlatarak ağzını kapadı.

wild child | myg  Where stories live. Discover now