Bölüm 2: Yağar Yağmurla Zaman

3.8K 118 49
                                    

Yağmur kararmış gökyüzünden Cahit'in kafasının içine hücum edip, hayalinden silinmeyen o dalgalı saçları ıslatacak kadar güçlenmişti. Dükkânın içinden izliyordu damlaları bu kez; uzaktan, dokunmadan, o saçları izlercesine.

Çoğu insanın içiyle karşılaştırınca belki şaşılacak şeydi ama bir beden sapığı gibi değil, ruh meraklısı gibi meyletmişti kadına. Üzerindeki paltosunun renginden belliydi ki sadelikten yanaydı kadın ve hızlı yürümediğine göre serin havalardan haz alıyordu, paltosuyla aynı renkteki zarif ayakkabılarında tek bir leke olmayışı da ne denli özenli biri olduğunu çıkarıyordu ortaya. Ya da aklı karmakarışıktı ve bu, adımlarını yavaşlatıyordu... Acaba saatleri seviyor muydu, zamanla ya da geçmişiyle problemli miydi? Çok düşünür müydü, kitap okur muydu, nelerden nefret ederdi? Bilmek istiyordu Cahit Ekrem. Tüm bunları bilmek istemekle de koca bir hatanın kıyısındaydı esasen. Ne yazık, insan düşeceğini bile bile keskin taşların üzerinde önüne bakmaksızın koşmaya çalışır hâle gelebiliyordu.

Tamir tezgâhının üzerini güzelce sildi. Saat vitrinlerini bir bir kilitlerken Ömer'in yağmurla karışan sesini işitti.

"Cahit Efendi ben kaçıyorum." Cahit'ten hemen hemen on beş yaş büyük olsa da ona böyle söylemeyi, bu şekilde takılmayı, abilik etmeyi pek seviyordu.

Çevirdi kafasını açık kapıya. "Tamam abi. Şemsiyen var, değil mi?"

"Var var." Bir çırpıda açtı siyah şemsiyeyi. "Bekleyeyim mi seni?"

"Yok, şuraları toparlayayım da durulmasını bekleyeceğim yağmurun. Sonra bisikletime atlayıp giderim."

"İyi bakalım." dedi dükkâna atmış olduğu tek adımını geri çekerken. Tam gidecekti ki tuhaf bir durgunlukla döndü. "Sen gerçekten iyi misin?"

İyi miydi? İyiydi. Dört tarafı saatlerle kaplı bu dükkânda geçirdiği günler arasında, zamanın akışının farkına varamadığı tek gündü belki bugün. Tüm dişlerini göstererek güldü sessizce. "İyiyim iyiyim, meraklanma. Hadi dikkatli ol, iyi akşamlar abi."

Ömer kaşlarını hayretle kaldırdı. "İyi akşamlar, çok durma buralarda, hava soğuyor." Cümlesinin sonuna doğru şemsiyesinin altına girip uzaklaşmaya başladığı için sesi sokağa dağılıp azalmıştı. Hoş, uzaklaşmasa dahi Cahit duymazdı çünkü kabanını giyerken çoktan kendi zihnine dönmüştü.

Garipti, zihninde kadından başka bir varlığın gölgesine bile rastlayamadı; içine düştüğü çelişkili duruma anlam veremiyordu, yüzünü görmeden ona nasıl böyle derin hisler besleyebilmişti? Yalnızca kokusundan mı etkilenmişti yoksa zarif yürüyüşü mü etkilemişti? Dudaklarının aralığı artarken gözleri kısıldı, dişleri birbirine sıkıca kenetliydi. "Kendine gel." diye fısıldadı, dili dişlerine çarptığından cümlesi pürüzlü çıkmıştı.

Yağmurun durulduğunu görünce son kontrollerini yapıp çıktı dükkândan. İşte burası, tam şu masa, şu sokak, hayalini suçüstü yakalayıp da zihnini kelepçelemesi için son şansıydı. Fakat yapmadı. Kepengi sertçe indirdi aşağı, çıkan ses bile silkelenmesi için yeterli olamamıştı. Yola koyulduğu an, bir rüzgâr eşlik etmeye başladı her noktası ruhuyla donanmış bedenine. Kadının gittiği doğrultuda ilerliyordu, bilerek yapıyordu, onun ayaklarının değmiş olduğu noktalara basarak içindeki eksik parçaları tamamlıyordu sanki. Yanakları rüzgârla okşandıkça gülümsedi, sokağın köşesinden dönene kadar gülümsedi.

Buradan dönünce nereye gitmişti kadın? Tek bir yol vardı ama onlarca ev diziliydi uzayıp giden yolun kenarlarında. Şimdi tüm kapıları çalıp onu bulmayı denese nihayet deliliği de ağırlamış olur muydu umarsız varlığında?

Rüzgârınla KalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin