Bölüm 6: Anahtar

1.1K 53 15
                                    

Saat geç, vakit gece oldu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Saat geç, vakit gece oldu. Balkondayım, güzel esiyor. Gün içinde başım ağrıyordu, hâlâ ağrıyor aslına bakarsan, yine de ıslak saçlarımla çıktım balkona. Çoban Yıldızı'nı izliyorum. Tüm yıldızlar belirsizce yanıp sönüyor ama o, "Ben buradayım. İşte buradayım, sana eşlik ediyorum." dercesine, varlığını bana kanıtlamak istercesine kıpırtısız. Diğerleri her an gidecekmiş gibiyken Çoban Yıldızı çevresindeki ışıltının titrekliğine inat tüm gücüyle saçıyor aydınlığını. Biri, Çoban Yıldızı'nın aslında Venüs olduğunu söylemişti, hatırlarsın Günlük. İşte bize bir şeyler öğreten, bir şeyler katan insanlar hayatımızdan kayıp gidiyor, biz de elimizde kalanlarla yolumuza devam ediyoruz. Herkes yoluna devam ediyor, başka başka kapılar, evler çıkıyor sonra karşımıza. Hayat bu değil mi? Durmadan yürüyoruz. Sana bununla ilgili yeni bir sır vermek istiyorum.

Soldaki sayfanın sonuna gelmişti kadın, masalının en güzel yerinde. Kaleminin ucunu defterden ayırıp diğer sayfaya geçecekken gökyüzüne yeniden bakmak istedi. Bir de ne görsün, Çoban Yıldızı kaybolmuştu. Kime kızmalıydı şimdi, yıldıza mı bulutlara mı?

O bir çift kahverengi gözle denkleşince içi cümbüş yerine döndü. Rüyasını yorumlatacağı adamın evinin kapısından ufak adımlarla uzaklaştığının farkında değildi, büsbütün kadına döndürmüştü yüzünü, bedenini.

Kadın kısacık bir süreliğine başka yere baktıysa da az önce gördüğü suratın tanıdık oluşu zihninde yankılanmıştı bile. Genç adama gözlerini ikinci kez değdirdiğinde dudakları gerildi, adamın tam yanından geçerken de başıyla selam verdi.

Haykırdı içindeki cümbüş kalabalığı: Cahit, öyle geçip gidemez, Cahit!

Öyle geçip gidemez, Cahit. "Bakar mısınız?" diye seslendi arkasından. Kadın ilk seferde üzerine alınmayınca tekrarladı. "Hanımefendi, bakar mısınız?" Yapmıştı bunu, sahiden yapmıştı. Ne diyecekti peki? İyi halt yedin Cahit...

Usulca döndü sesin kaynağına. Şaşırmıştı. Genç adam yanına kadar gelip aradaki mesafeyi kapatınca iyice şaşkına döndü.

Şimdi bütün bütüne karşı karşıya, yüz yüzelerdi. Cahit zamandan, mekândan kopmuştu, kafasında defalarca yönettiği bu sahnenin gerçeğini yaşadığını idrak etmeye çalışıyordu. Dünyanın en harika meşgalesi olmalıydı bu kadın. Sırası değildi ya, yine de tam orada, neden kadına böylesine bağlandığını sorgulamadan edemedi. İçi susmuyordu ki, bir cevap arıyordu durmadan. Evet, güzel kadındı ama yüzünü görmeden çok daha önce açmıştı sevgi sergisini. Saçlarına mı vurulmuştu yoksa? Daha neler! Belki yürüyüşüne, belki yüzünü hemen göremeyişinin yarattığı keşfetme arzusuna... Süreci en başından canlandırdı kafasında. Sonra bir kâşifin keşif mutluluğuna erdi: Evvela kokusunu duymuştu kadının, rüzgâr sonbahar serinliğiyle getirmişti o huzurlu kokuyu Cahit'e. Hayatta bir insana dair en son unutulan, hatta belki hiç unutulmayan ayrıntı, kokuydu. Annesi sütü boş bardağa akıtırken etrafa yayılan taze süt kokusu, babası odun yaktığında burnuna gelen mis gibi ateş kokusu, kadının ılık rüzgârla gelen çiçeksi parfüm kokusu... Her biri de dinginlik duygusuyla eşleşiyor, sandığına yerleştireceği güzel hazineler oluyordu; bir ömür saklayacağı hazineler.

Rüzgârınla KalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin