8.

1.5K 119 71
                                    

Keyifli Okumalar!

Taehyung

"Yani? Ne olmuş?"

Kaşlarımı çatarken aynı anda sinirli bir nefes verdim. Anlaşılmayacak bir şey yoktu, her şey gayet görmek istemeyeceğim kadar netti ve lanet olsun, bir gün kör olmak isteyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

Jimin'in sakin tavrına gözlerimi devirdim. Şu çocuk sabrımı cidden...

"Aishh, amma abarttın Taehyung." derken ellerini ceplerine soktu Jungkook ve bıkkınlıkla birkaç adım geriledi. "Basit bir doğum günü hediyesi işte. Ben de Diana'ya iç çamaşırı falan gönderdi sandım anasını satayım. Telefonda bahsederken dehşete düşmüş gibiydin."

"Yah!" derken Jungkook'a doğru atılmıştım ama o benden kaçarak Justin'e yanaştı.

Üçüsünü de gebertmeliydim belki de. Hiç yardımcı olmuyorlardı. Gerçekten, herkes bir anda mal mı olmuştu? Kimsenin bir halttan anladığı yoktu. Bazen kafayı yiyecek gibi oluyordum, herkes aptallaşmış da tek zeki ben kalmışım gibiydi.

"Kardeşim, anlıyorum..." Jimin, sakin olmamı vurgularcasına ellerini öne tuttu. "Namjoon'dan haz etmediğini biliyorum ama-"

"Ondan nefret ediyor, hatta imkanı olsa eminim alkole basıp tutuşturur herifi ve şerefsiz şerefsiz gülerken Namjoon'un ateşler içerisinde cayır cayır yanışını izler." Jungkook, çok doğru bir düzeltmede bulunmuştu.

Jungkook'a korkuyla bakan Jimin, çekingen bakışlarını bana çevirdi yeniden. "Yuh amına koyayım..."

"Anladığım kadarıyla Namjoon, tehlikeli sularda yüzüyor." dedi Justin ve çenesini sıktı. "Anlaşılan geçmişimizden habersiz bir arkadaşımız."

"Justin," dedi Jungkook, haylaz bir bakışla. "Namjoon'a bir uğrayalım, kardeşim."

Namjoon, alt edilmezdi. Dayak, tehdit ya da herhangi bir başka teknik bu herifte işe yaramazdı. Çünkü o masum rolünü oynamayı iyi beceriyordu. Usta bir oyuncuydu ve her ne kadar aksini savunup dursam da içten içe kabullendiğim bir gerçek vardı. O, çok zekiydi.

Gözlerimi sinirle yumarken sandalyeme bıraktım kendimi sertçe. "Şimdi ben ne yapayım bunu? Gidip Namjoon'un hangi deliğine-"

Jungkook, abartılı gülüşüyle sözümü kesti. "Varya... Barney Ellsworth Lisesi'nde bahçede Diana'yla el ele koşuştururken asla böyle bir çocuk değildin. Yıllar içerisindeki değişimin hayretler verici."

Jimin de bir kahkaha patlattı. "El ele mi koşuşturuyorlardı? Tanrım... Komik bir görüntü."

"Yani Taehyung fazla sessizdi, üç kızla gezinip duruyordu ve açıkçası onu ciddiye almam epey uzun sürmüştü."

"Evet, iç gıdıklayıcı anılarımız var." derken Justin yüzünü buruşturdu.

Üçüsü aralarında dalgamı yaparken sessizce onlardan bağımsız, bir sorgu halindeydim. Sorguladığım şey açıktı, ben bu işe yaramazları neden çağırmıştım ki? Beni anladıkları yoktu, yardımcı da olmuyorlardı. Tek yaptıkları şey sinirimi daha fazla bozmaktı.

"Ben sizi buraya ne için çağırdım lan?" Üçünde gezdirdim gözlerimi.

Toparlanırken dikkatlerini bana verdiler ve Justin, gözlerini devirdikten birkaç saniye sonra konuştu. "Ben hala neyi bu kadar dert ettiğini anlamadım. Birkaç gün önce Diana'nın doğum günüydü. Belli ki Namjoon, hediyesini yetiştirememiş ve eve yollamış."

"İkisi arkadaş değiller mi? Çocuk hediye almış, bundan daha normal ne olabilir? Başka yerlere çekmesene." diye ekledi Jimin.

Sabah sabah karımla mışıl mışıl uyurken kapımızın sinir bozucu bir alarm gibi çalması üzerine Diana'dan önce uyanıp onun da sese uyanmaması için acele adımlarla henüz gözlerim bulanık bulanık görürken kapıya koşmuştum. Postacının elime tutuşturduğu ortalama boyuttaki kutuyla sonunda baş başa kaldığımda salonun ortasına oturup paketi açmaya başlamıştım.

Love Affair: Upside Down Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin