5

2K 127 56
                                    

Yorum okumak istiyorum😡🥺

Bazı şeyleri olduğundan daha iyi görmeye çalışmayı bırakmıştım. Hayat sen altından kalkabileceğine inandığında kolaylaşmıyordu, başına gelen kötü şeylerin hatırası zihnini terk etmiyordu sen yaşanmadı sayıyorsun diye. Cebime sıkıştırdığım para ellerim nasır tutana kadar servis yapmamın karşılığı değildi, ama daha çoğunu ne zaman görmüştüm de bu kadarına isyan edecektim? Yaşıyordum işte, annemle babama da yetiyordum bir şekilde. Gerisi önemli değildi.

Mekanı kapatıp çıktıktan sonra eve giden eski kaldırımlarda ellerim cebimde yürümeye başladım. Diğer çalışanlar da evlerine gitmek için dağılırken uzaktan uzağa üzerimde dolanan gözlerin farkındaydım, kafamı çevirdiğim an göreceğim manzarayı bildiğim için farkında değilmişim gibi davrandım. Gözlerim tekrar uğramadı yeşillere. Zıt sokaklarda kaybolduk ikimiz de, utanmasam yine soracaktım nereye gittiğini. Ama merak etmeye bile hakkım olmayan bir konuyu sorgulamak anlamsızdı, bana bir cevap borçlu değildi. Bir kez daha üstelersem okkalı bir küfürden başka bir şey işitmeyeceğimi bildiğimden sesimi çıkarmadım. Birbirimizi son kez görüyor oluşumuzun hafifliği göğsümdeki sıkıntıyı alıp götürdü.

Tek bir sokak lambasından yayılan ışıkla aydınlanan sokakta gölgemi izleyerek yürümeye devam ettim, günlerdir yağan yağmurun bir süreliğine de olsa dinmiş olmasını fırsat bilip adımlarımı hızlandırdım. Bu gece her zamankinden daha yorgun hissediyordum, yalnızca fiziksel bir yorgunluk değildi şakaklarımdaki zonklamanın sebebi. Çoktan iflas bayrağını çekmiş bedenimi eve kadar sürükleyebilmeyi ummaktan başka çarem yoktu. Bir sonraki sokağa sapacağım sırada arkamdan gelen sesle duraksadım.

"Oğlum niye beklemedin, hani birlikte gidecektik?"

Verdiğim sözü hatırlayınca arkamı dönüp beklentiyle beni izleyen Emre'ye baktım. Berbat haldeydim ama gelirim demiştim bir kere, kafamdaki uğultuyu yok sayarak geldiğim yolu geri dönmeye razı oldum bu yüzden.

"Unutmuşum kardeşim, nereye gidiyoruz?"

Sesimin olduğumdan daha iyiymişim gibi çıkması için çabaladım, Emre'nin aklı da zaten bende değildi. Fark etmedi.

"Çok sevdiğim birinin doğum günüydü dün. Biraz geç olacak ama onu kutlamaya gidiyoruz."

Geceyarısını geçmiş saat ikimizin gözlerine de benzer bir yorgunluk taşımıştı, yine de hayır diyemedim. Yarım saat sonra dört katlı, sıvası yer yer çatlamış eski bir apartmanın önünde durduk. Cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açarken onu izledim, kapıyı geçmem için açık tuttuğunda yüzündeki gülümsemenin bir benzerini kendi dudaklarıma da yerleştirip rutubet kokan apartmana girdim.

"Asansör yok, yürüyeceğiz."

Ağır adımlarla dört kat merdiven çıktıktan sonra durup bir kapının önüne yaklaştı, elindeki anahtarı deliğe yerleştirip kapıyı araladıktan sonra ayakkabılarını çıkarıp sessizce içeri girdi. Ben de onu taklit ederek ayakkabılarımı kapının önünde bıraktım, içeriye attığım ilk adımla yüzüme çarpan sıcak hava uyuşmuş uzuvlarımı tekrar hissetmeme yardımcı oldu.

"Niye bu kadar sıcak lan bu ev?"

Karanlıkta Emre'nin karşıda duran odaya girdiğini fark edince peşinden gittim, duvarda dolanan parmakları ufak bir hareketle ışığı açıp etrafı aydınlattığında mutfakta olduğumuzu anladım. Duvara montelenmiş küçük dolapları ben orada değilmişim gibi karıştırırken nihayet aradığını bulduğunu belli eden sesli bir nefes bıraktı. Ne yaptığını görebilmek için sırtımı yasladığım kapı pervazından ayrılıp tezgaha yaklaştığımda elindeki kekin paketini açıp ambalajı lavabonun içine atmasını izledim. Diğer elindeki küçük mumu kekin üzerine batırdığında çıkardığı işten memnun bir şekilde gülümsedi.

ZAAF | bxbWhere stories live. Discover now