8

1.6K 114 20
                                    


Bitmiş lahmacunların paketlerini büyük bir poşete doldurup ortadaki sehpanın yanına bıraktım. Ev çalan zilin gürültüsüyle dolduğunda mutfağa gitmeye fırsat bulamayıp kapıya yöneldim. Miraç'ın arkamda gerildiğini hissedebiliyordum, bir başkasından gelecek iyiliğe hiç şahit olmamış gibi yabancıydı burada olma sebebine. Holü hızla geçip kapıyı araladığımda karşımda Salih'i görünce hesap vermeye istekli olmayan yanım isyan etti. "Bu saate kadar ders mi konur lan." diye söylenerek içeri girip peşimden salona geldiğinde gülümsemesi yüzünde dondu. Koltukta oturmuş bizi izleyen bedene bakarken tanıyıp tanımadığını anlamak ister gibi izledim yüzündeki şaşırmış ifadeyi, karşısındaki yüzde hâlâ varlığını koruyan izlere bakarak birkaç gece önce gördüğü kişi olduğunu anlayacağını biliyordum.

"Bilmiyordum misafirin olduğunu."

Şakaya vurmak istesem de yapamadım. "Miraç birkaç gün burada kalacak." dediğimde hissettiğim koruma ihtiyacı beni bile şaşırttı, tek istediğim istenmediğini hissettirecek hiçbir şey söylememesiydi.

Yüzüme bakmayı bırakıp koltukta kaskatı kesilmiş Miraç'a döndü. "Salih ben kardeşim."

Tuttuğum nefesi bırakıp ciğerlerimi havayla doldururken bütün sıkıntım yok oldu.

"Miraç."

Ben boş koltuğa oturduğumda o da ayakta durmayı bırakıp yanıma yerleşti. Göz ucuyla Miraç'a bakarken yüzündeki sarsılmaz ifadenin gerçek olmadığını biliyordum. O soğuk ifadenin ardındaki yorgun çocuğu görmüştüm, bir kez düşmüştü maskesi. Onu öyle gören kimse inanmazdı takındığı umursamaz tavrın gerçek olduğuna.

"Gece çalışacak mısın?"

Kafamı sallarken duvardaki saate baktım. "Hatta ben yavaştan çıksam iyi olacak."

Ayağa kalktığımda Miraç'da kalktı. "İş için konuşacaktın, ben de geleyim." Kafamı sallayıp onayladığımda tekrar yüzüme bakmadı, biraz sonra evden çıktığımızda bile mesafeli tavrı kaybolmamıştı. Uzansam yetişmeyecekti sanki kollarım, yanıbaşımdayken bile uzağımdaydı.

Apartmandan çıkıp karanlık sokağa adım attığımızda ellerini montunun ceplerine yerleştirdi. Caddeyi boydan boya geçip ana yola çıktığımızda attığı kaçamak bakışları takip etmeyi bıraktım. Uzak durmak istiyorsa aramızdaki mesafeyi aşmaya çalışmayacaktım. Çarpana kadar varlığını bile fark etmediğim duvarlarının ardında yaşayacaktı, bir adım ötesine gitmeye iznim yoktu.

Sessizce yürümeye devam ettik, benim aksime o bundan rahatsız görünmüyordu. Cebimdeki telefonun sesi sokağı doldurduğunda farkında olmadan irkildim. Parlayan ekranda yazan ismi gördüğümde gülerek açtım telefonu, içimdeki sıkıntıyı alıp götüren ses bir saniye sonra kulaklarımdaydı.

"Efendim anne?"

"Ne yapıyorsun oğlum?"

Sokak lambalarının yaydığı ışık gölgemizi kaldırıma düşürüyordu, bedenlerimizin silüetine bakarken ne yaptığımı düşündüm bir an. Bilmediğim, daha önce tatmadığım bir ağrı vardı göğsümde. Zihnim ne olduğunu haykırırken var gücümle onu susturmaya çalışıyordum. Sahi, ne yapıyordum?

"İşe gidiyorum anne, gece vardiya çıktı."

"Çok yormuyorsun değil mi kendini?" dediğinde gülümsedim. Annem de benim kadar yabancıydı buralara. Hayatta kalmama yetecek olandan daha fazlasına ihtiyacım vardı, kendimi unutana kadar çalışmak zorunda kalışım bundandı. "Yormuyorum anne, merak etmeyin siz."

ZAAF | bxbWhere stories live. Discover now