6

1.7K 116 46
                                    



Bir saattir karanlık tavanı izliyordum. Saatler önce bile açık tutmakta zorlandığım göz kapaklarım şimdi uykusuzluğun pençesinde kıvranıyordu. Karşı koltukta yatan bedenin sesli solukları odayı doldururken sırtımı duvara dönüp karanlık odada gezdirdim bakışlarımı. Emre gerek olmadığı yönündeki tüm ısrarlarımıza rağmen ikimize de yatak hazırlamıştı, geceleri soğuk oluyor diye bıraktığı ağır yorganı başıma kadar çekip tekrar gözlerimi kapattım.

"Uyuyamadın mı?" Odadaki diğer bedenin uykulu sesi ayık olduğu zaman taşıdığı özgüvenden yoksundu. Çekinerek sorduğu soruya aynı çekinceyle cevap verdiğimde yattığı yerde biraz kıpırdanıp vücudunu bana bakacak şekilde çevirdi.

"Uyku tutmadı."

"Beni de."

Tekrar sessizliğe teslim olduğumuzda içten içe memnundum bu durumdan. Ağzından güzel bir şey çıktığını duymamıştım daha, ne söylerse söylesin ses tonundaki gizli alay kötü bir şey söylemiş hissiyatı yaratıyordu. Kendinden başkasını sevmeyen kibirli adamın teki diye düşünecektim ama nedense yeşil gözlerdeki yorgunluk kendini bile sevmediğini düşünmeme sebep oluyordu.

Kafamı biraz sağa çevirip dağılmış saçlarına baktım, gözlerim öylece kahve tutamlarda dolaşırken onun da aynı dikkatle beni izlediğinin farkında değildim. Gözlerim parlayan yeşillerini yakaladığında rahatsız olup gözlerini kaçırmadı, acelesiz bakışları kusurlarla dolu yüzümde o kadar uzun süre oyalandı ki sonunda sırtımı dönüp yüzümü duvara çevirdim.

"Dün gece niye burnunu soktun işime?"

"İşim dediğin dayak yemek mi?"

Avuçlarımdan destek alarak yatakta doğrulurken tek bir solukta söylediğim cümle güldürdü onu. Yastığı elimle düzeltip yaslanabileceğim hale getirdikten sonra dizlerimi kendime doğru çekip derin bir nefes aldım, yüzüm ona dönük olacak şekilde kafamı çevirdiğimde bakışları hâlâ benim üzerimdeydi.

Bir kolunu yastığın altından geçirip yorgana biraz daha gömüldü. Küçük oda tekrar sessizliğe teslim olurken konuşmayacağını anladım. Üzerimde dolanan yeşil gözlerine bakarak söyleyeceklerini anlayamıyordum, konuşması gerekiyordu bunun için. Yalancı bir sitemle "Akşam da yaptın aynısını, sana bir şey söylediğimde cevap ver." dediğimde de dağılmadı sakin tavrı. Dudakları yukarı kıvrıldığında odanın karanlığına rağmen gülümsediğini anladım.

"Komik bir şey mi var?"

O da beni taklit ederek oturur pozisyona geçtiğinde elleri dağılmış saçlarını düzene sokabilecekmiş gibi çekiştirdi hırçın tutamları. Birkaç saniye odada nefes seslerinden başka bir şey duyulmadı, sonunda kafasını sola yatırıp yeşillerini çoktan ona bakmakta olan gözlerimle buluşturduğunda hafifçe titredim. Emre haklıydı, geceleri gerçekten soğuk oluyordu.

"Yok."

"İyi, gülme o zaman."

Sesim istediğimden sert çıktığında vereceği tepkiden korkarak kaçırdım bakışlarımı. Koltukta biraz kayıp başını az önce sırtını yasladığı yere dayadı, hâlâ bana dönük olan yüzüne bakmayı reddedip karanlık tavana diktim gözlerimi.

"Ne kadar kalacaksın burada?" Sorumun altındaki imayı anlamış gibi tekrar gülümsedi. Buradan sonra ne yapacağını bilmek istiyordum, son zamanlarda haddim olmayan çok fazla şeyi bilmek istediğimi fark edince ben de gülümsedim. Uykusuzluğun insanı uyuşturan bir tarafı olduğu açıktı, zira düşüncelerimin bu kadar birbirine girmiş olmasını açıklayamıyordum başka türlü. Akşam bir şey içip içmediğimi düşündüm birkaç saniye, ama uzun süredir hiç alkol girmemişti bedenime.

"Birkaç gün."

Hangi noktaya kadardı tahammülü? Ne kadarını sorabileceğimi merak ediyordum, bir yerden sonra incitecek olmayı umursamadan beni o sınırın dışına iteceğinin farkındaydım çünkü. "Dün geceki adam tekrar çıkacak mı karşına?"

Gözlerini kapatıp sesli bir soluk aldı, mevzu bahis olan sınırı geçip geçmediğimi merak ettim.

"Patronuyla konuşacağım. Başına bir iş gelmeyecek."

Neden böyle yaptığını anlamıyordum. Birinin yalnızca onu merak ediyor olması bu kadar mı olanaksızdı?

"Sana ne olacak?"

Güldüğünde tekrar yüzüne baktım.

"Bir şey olmayacak."

Sesindeki boşvermişlik duymak istemeseniz bile seziliyordu. Daha fazlasını beklediğimi fark etmiş gibi devam ettiğinde sessizliği bozanın o olmasına gülümsedim.

"Borcum vardı. Ödeyemeyince evi aldılar. Dün gece de ev için uğraşmayacağımdan emin olmak istediler."

"Ailen nerede kalıyor?" Bana dönen yeşillerdeki ifadeyle sınırı geçtiğimi anladım, bu kadardı demek ki. Onun hassas noktası da burasıydı.

Ama dedim ya, uykusuzluğun insanı uyuşturan bir tarafı olduğu da muhakkaktı. Üzerindeki yorganı aralayıp bacaklarını kendisine doğru çekti, kollarını acelesiz hareketlerle dizlerinin etrafına dolayıp "Ailem yok, sadece ben varım." diye fısıldadı.

Gözlerime değmekten kaçınan gözleri bir çocuğa aitti, ne zamandır insanlardan kaçınmak için perdelerini çekip kendi içinde yaşadığını merak ettim. Gözleri ele veriyordu bazı şeylerin hiç geçmemiş olduğunu. Belki de bazı şeyler hiç geçmiyordu.

"Bizde kalabilirsin bir yer bulana kadar."

Kapının altından sızan ışık yüzünü aydınlatmaya yetmiyordu, yeşil harelerin gölgesi hissettiklerini açık etmekten çok uzaktı. Yine de kasılıp kalan omuzlarından şaşırdığını anladım, iyiliğe bu denli yabancı olması göğsümdeki ağrıyı sanki hiç dinmemiş gibi geri getirdi.

"Öğrenci evi zaten. Sorun olmaz."

Kabul etmesini istiyordum. Ama içimdeki korkunun sebebi başkaydı, bunu ondan çok kendim için istiyor olabileceğim gerçeği zihnimin gerisinde ince bir sızı gibi rahatsız ediyordu.

"Gerek yok. Boş yere yük olmayayım."

"Olmazsın." Konuşmayı bıraktığı an itiraz ettim söylediğine, cevabım tepki kadar doğaldı.

Kendini fazlalık görüyordu sanki her yere, sesi öyle yorgundu ki kendi içinde kendine bile fazlalık hissettiğini düşünecektim.

Sessizlik uzadığında içine girdiğim beklentiler boğazımı yaktı. "Ne diyorsun?"

"Bir yer bulana kadar."

"Tamam." diye fısıldadım iyice uykuya teslim olduğum sırada. "Bir yer bulana kadar."

Nasılsınız hayalet okuyucular dahil 🤧

ZAAF | bxbWhere stories live. Discover now