13

1.2K 91 14
                                    


Ellerimi nereye koyacağımı bilemeden izledim sessizce toparlanmasını, daha önce de gidişini seyretmek zorunda kalmıştım ama bu farklıydı. Biliyordum.

Bu kez tanıyordum yüzündeki ifadeyi, sabit tutmaya çalıştığı ifadesinin nasıl seğirdiğini görüyordum. Neden yandığını bile bilmezken tek canı yananın ben olmadığımı biliyordum.

Söylemeye cesaretim olmayan her şey içimde birikiyordu.

"Abimi bekleseydin keşke, bir konuşsaydınız."

Beklemeyecekti, geç kaldığı bir yer varmış gibi hızlı hızlı eşyalarını toplaması bundandı. Küçük sırt çantasına sıkıştırdığı kitaba gözüm çarptığında ne hissedeceğimi bilemedim, göğsümde nasıl geçeceğini bilmediğim bir ağrı vardı.

Elleri fermuarda hareketsiz kaldı, durup az önce çantasına koyduğu kitabı tekrar çıkardı. Kıvrılmış kapağı düzeltirken yüzüme bakmadı. Ayağa kalkıp yanıma geldiğinde tek gördüğüm gözlerindeki sabırsız ifadeydi.

"Bu sende kalsın, teşekkür olarak kabul et."

Uzattığı kitabı alıp parmaklarımı sararmış cildinde dolaştırdım. Huzursuzluğun Kitabı yazılı kapakta dolanan parmakları gözümde canlandığında tekrar yüzüne baktım. Parmak uçlarım yanıyordu. Dilimin ucuna gelen kelimeleri yutmakta zorlanıyordum.

Mutfak kapısının önünde durup yalpalayarak ayakkabılarını giymesini izledim. Yüzünü tekrar bize döndüğünde ifadesi nasıl hissettiğini saklayamadı. Dönmek üzere gitmiyormuş gibi davranması bir kez daha göğsümdeki ağrıyı artırdı.

"Kendine dikkat et." Doğrudan bana bakarak söylediği cümle boğazımı yaktı. Sessizce kafamı salladım.

"Sağ ol, dün gece için."

Emre yaslandığı duvardan ayrılıp kapıya yöneldiğinde tek yaptığım sessizce izlemekti.

"Benim bile içime sinmiyor. Halledeceğim diyorsun ama bize de söylesen nasıl halledeceğini? Başına bir şey gelecek diye endişeleniyoruz."

Aklımı rahatsız edip duran düşünceleri dile getirdiğinde Emre'ye içten içe teşekkür ettim. Konuşmak, bir şeyler söylemek istesem de yapamıyordum.

Bir cevap duymayı, içimdeki sıkıntıyı alıp götürecek bir şey söylemesini beklerken yüzünde dolaşan gözlerim sabırsızdı.

Dudakları yukarı doğru kıvrıldığında şaşırmadım, belki de alışmıştım artık. Her şey bir oyundu onun için, hayatı da bir oyundan ibaretti. Bir süre bir şey diyecekmiş gibi beklediyse de sonunda içimizi rahatlatacak o cümleler çıkmadı ağzından. "Konuşup halledeceğim, sorun yok." dediğinde söylediği gibi olmayacağını biliyordum.

Gözleri hemen önündeki Emre'den ayrılıp beni bulduğunda yüzüne bakmakta zorlandım. Kafasından geçenlerin onu iyi bitmeyecek bir sona götüreceğini biliyormuş gibi bakıyordu, yine de kendimi zorlayıp kaçırmadım gözlerimi. Bana sunulan ânı ziyan etmek istemedim, elimdekiyle yetinmeyi öğretmişti bana.

Arkasını dönüp gidene kadar içine düşeceğim boşluğu fark edememiştim, sebebini bilmediğim bu huzursuzluk sanki hep oradaydı. Yanımdayken bile biliyordum sonsuza dek kalmayacağını, gidişi dönmeyeceğini gizlemiyordu. Sanki kendine bile dönemiyordu, tüm yükünü alıp yanımda soluklanmasını istiyordum ama söyleyecek cesaretim yoktu. Kapanan kapının arkasından bakmayı Emre'nin sesini duyduğumda bıraktım.

ZAAF | bxbWhere stories live. Discover now