~6.Bölüm~

2.7K 356 125
                                    

Korkakça, karşımda bana dostça bir tavır eşliğinde elini uzatan kişiye baktım. Avazı çıktığı kadar bağırıp sonra da beni azarlamasını umuyordum. Oysa o bana ufuk açıcı bir duyguyla bakıyordu.

Uzattığı eli geri çekmezken dudaklarımı zorlukla araladım.

"Peter Pan?" dedim anlamsızca. Sesimin kısık ve şaşkın çıkmasına engel olamamıştım.

Uzattığı elini bel kısmına sabitlerken, "Tanrım, biliyordum. Dilini yutmamana ne kadar sevindiğime inanamazsın." dedi büyük bir sevinçle.

Ses tonu insana hayat verebilecek kadar canlıydı, sanki o sesin ardında küçük bir çocuğun saf mutluluğu var gibiydi.

Sızlayan bacağımı zemin üzerinde uzatırken arkamı büyük ahşap kitaplığa yasladım. Kendini Pan diye tanıtan kişi ise tam karşıma geçerek tıpkı benim gibi soğuk yer zeminin üzerine oturdu.

"Sen de Wendy Darling olmalısın." dedi bir kahkaha eşliğinde. Dudakları arasından kaçan gönül alıcı kahkaha tınısı karşısında yüzümde aptal bir gülümseme belirdi.

" Sanmıyorum, John ve Micheal adında iki yaramaz kardeşim yok." Onun ses tınısının aksine benimki daha sönük ve donuktu. Birkaç saniye duraksadım ve konuşmaya devam ettim.

"Yolunu kaybetmiş olmalısın, Pan. Varolmayan Ülke buradan çok uzakta."

Oynadığı oyuna ayak uydurmak istiyordum. Sonuçta tanımadığım bir insanla bütün gece burada kös kös oturamazdım.

"Zannetmiyorum Bell. Kalbin nereye aitse orası Varolmayan Ülkedir. Ve benim kalbim buraya ait."

Ayın sönük ışıkları dağınık kahverengi saçları üzerinde hayat kazanıyordu. Gözlerindeki ışıltı bu karanlık, eski kütüphaneyi fazlasıyla aydınlatıyordu.

"İkimiz de büyüyememişiz Pan..." dedim. Üzerimdeki elbisenin minik karelerden oluşan desenine kahverengi gözlerimi sabitledim. "İkimizin de kalbi Varolmayan Ülkeye aitmiş."

"Bundan gurur duyuyorum." Az önceki neşeli haline karşı şimdi durgunlaşmıştı ses tınısı. "Bu anlamsız gezegene ait olmaktansa hayallerin hüküm sürdüğü ülkeye ait olmak bana gurur veriyor."

Gülümsedim, söylediği şeyleri bir müddet düşündüm. Bu evrende yalnız olduğumu düşünürken birisinin  benimle aynı fikirde olması beni... düşündürmüştü.

Bakışlarımı elbisemin deseninden ayırarak Pan'in yüzüne baktım.

"Ben de Varolmayan Ülkeye ait olduğum için gurur duyuyorum, Pan." dedim kısık çıkan ses tonumla. Bu mavi gezegende yalnız olmadığını ona hissettirmek istemiştim.

Hızlı bir el hareketiyle karışmış saçlarını düzeltmeye çalıştı, ancak bu hareketi saçlarının daha çok karışmasına sebep olmuştu. Sessizce gülümsedim, bu karanlık kütüphanede simamı göremediğine emindim.

"Yalnız olmadığımı biliyorum, Bell. Bizim gibi bir sürü insan var, kalbi farklı ülkelere ait olan."

Olumlu anlamda başımı salladım, "Hep gelir misin buraya..." dedim elimi havaya kaldırıp aylak bir tavır eşliğinde kütüphanenin içini kast ederken. "Yani bu saatlerde?"

Bakışlarını yüzünden ayırmadan birkaç saniye duraksadı ve sonra o eşsiz ses tınısıyla konuşmaya başladı, "Bilirsin, o duyguyu hissettiğim her zaman gelirim."

Yüzümden eksik olmayan gülümseme Pan'in her konuşması ile daha çok artıyordu. Onunda tıpkı benim gibi içindeki anlamsız duyguya bir isim bulamaması hoşuma gitmişti.

"Sen hep gelir misin?"

"Hayır."

"Çok şey kaçırdın, Bell."

Söylediği şey canımı sıkmıştı, onunla hislerim bu kadar uyumluyken yaşadığım şeylerinde eşit olmasını isterdim. Evet, kaçırdığım bazı şeylerden ötürü üzülürken Pan'in benden bir adım ötede olması canımı sıkmıştı.

"İlk kez Varolmayan Ülkeye geliyorum." dedim kırık ses tonumda.

Oturduğu yerden ayağa kalkarken, "Üzülme Bell, yaşayacağın daha çok şey var. Kaçırdığın şeyleri geri kazanabilirsin. Sadece yaşamak istediğin kişi olmaya gayret et, toplumun seni şekillendirmesine izin verme." dedi ve arkasını döndü. Karanlığın içinde birkaç adım attıktan sonra tekrar bana döndü.

"Sana göstermek istediğim bir şey var."

Birkaç adım  bana yaklaştı ve elini tekrar uzattı. Elini kavradığımda beni çekip oturduğum zeminden ayağa kaldırdı.  Karanlık kütüphanenin içinde kitaplıkların arasında yürümeye başladık. Boyu benden daha uzun olduğu için önümde ilerlerken sadece onun sırtını görebiliyordum.

"Nereye gidiyoruz?" Sesim az önceki ses tonuma göre daha yüksek çıkmıştı.

"Özgürlüğe." dedi sıcak bir ses tonunda. Sesi ruhumu büyülüyordu, bu çocuksu düşüncelerin arkasındaki adamı fazlasıyla merak ediyordum.

"Oysa Pan, özgürlük kendin olabilmek değil miydi?" dedim ani bir şekilde.

Duraksadı ve sakince arkasına döndü,  "Belki de özgürlük kitaplar gibi kokmaktır, Bell." dedi.

Rafların Arasında | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin