Bölüm 4 - Anahtar

44 8 0
                                    


  Kağıtta yazanı okuduktan sonra hafif bir ürperme hissetti. Bulunduğu ortamın sessizliği de gerilmesine neden olmaya başladı. Sakin kalmaya çalışarak ağır hareketlerle arkasına dönmek için zorladı kendini. Tam döndüğü sırada ani ve şiddetli bir gürültü duymasıyla yüzüne doğru çarpan ufak tefek kağıt parçaları hissetmesi bir oldu. Aynı anda yükselen ''İYİ Kİ DOĞDUNNNNN!'' sesleri tüm gerginliğini ve korkusunu dağıtmaya yetti. Patlatılan konfetilerin süzülüp yere düşüşü tamamlandıktan sonra yüzünde kocaman bir gülümsemeyle karşısındaki yüzlere bakakalmıştı. İş arkadaşlarının doğum gününü hatırlayıp üstüne bir de kutlayacakları aklının ucundan bile geçmezdi. Hepsi iyi insanlardı, her ne kadar pek iletişimleri olmasa da bu kutlama onlara karşı biraz daha yumuşamasına neden oldu. Arkadaşının elinde tuttuğu doğum günü pastasına yaklaştı ve mumları üflemek için hazırlandı. ''Dilek tutmayı unutma!'' diye bir ses geldi arkadaşlarından birinden. Hayatında her şey yolundaydı aslında, nişanlısının işi gereği farklı şehirlere gidip gelmek zorunda olması tek derdiydi. Ailesi, nişanlısı, işi... Her şey o kadar yolundaydı ki. Yine de tuttuğu dilek nişanlısını daha sık görebilmesinden ibaretti.

 Tek tek doğum gününü kutlayan herkesle konuştuktan sonra sıra pasta kesimine geldi. Konuşmalar ve pasta tadımı da devam ederken telefonunun çalmasıyla birlikte gruptan biraz uzaklaşıp çatı katının diğer köşesine doğru ilerledi. Arayan nişanlısıydı. ''İyi ki doğdun hayatım!'' diye konuşmaya başladı karşıdaki. Her gün konuşmalarına rağmen nasıl da özlemişti sesini. ''Teşekkür ederim canım,'' dedi sesi biraz buruk çıktı, ''Keşke burada olsaydın.''. ''Evet,'' dedi ''Keşke yanında olsaydım da bugün yine göz kamaştırdığını, saçlarının ışıl ışıl parladığını, üzerindeki kıyafetlerin yine çok yakıştığını ve o güzel kokunun hafif esen rüzgarla ruhumu nasıl sakinleştirdiğini söyleseydim. Arkana dön de güzel yüzünü göreyim.'' diye bitirdi cümlesini. Şaşkınlık ve heyecan karışımı duygularla arkasına döndü. 4-5 adım uzağındaydı işte, onun için gelmişti. Koşup sarıldı nişanlısına uzun uzun. Adam geri çekilip elindeki hediye kutusunu uzattı. ''Umarım beğenirsin.''

  Kutudan sadece ufak bir zarf çıktı. Zarfı çıkarınca nişanlısının yüzü değişti. Kendi hediyesine şaşırmış gibiydi. ''Nasıl yani?'' dedi. ''Ne nasıl yani? Anlamadım.'' diye cevap verdi kadın. İkisinin de kafası karışmıştı. ''Kutunun içinde sadece bir kolye vardı, beğeneceğini düşünerek almıştım. Kar taneli... Bu zarfı ben koymadım.'' diye cümlelerini art arda sıralamaya başladı. Kadın zarfı açmaya başlamıştı bu sırada. Ufak bir anahtar çıktı içinden. Ne bir not ne bir yazı... Hiçbir şey yoktu. Birbirlerine anlamayan gözlerle baktılar bir süre. ''Daha bu sabah kontrol ettim kutuyu, kolye içindeydi. Ne olduğunu anlamadım.'' dedi. Kadın anahtarı incelemeye devam ediyordu. Hiçbir özelliği yok diye geçirdi kafasından, herhangi bir şeyi açabilecek herhangi bir anahtar.

  Yaşanan bu karışıklık yüzünden adamın canı sıkılmıştı. Böyle bir şeyin nasıl olduğunu bile anlamadı. Anahtar ona da tanıdık gelmedi. Nişanlısının üzüldüğünü görünce ''Olsun canım, senin gelmen bile benim için en değerli hediyeydi zaten. Takma kafana, olmuş işte bir hata.'' diye moral vermeye çalıştı.

  Bir süre daha konuşmalar, gülüşmeler devam ettikten sonra nişanlısının gitmesi gerekmişti. Hem zaten öğle arası da bitmişti şirket çalışanlarının. Nişanlısıysa vedalaştıktan sonra arkadaşlarına ''Birazdan geliyorum.'' dedi ve çatı katında tek başına kaldı. Zarf ve anahtar kafasına takılmıştı.

  Boşu boşuna endişeleniyorum, her şeyin mantıklı bir açıklaması vardır diye düşündü. Çalışmaya dönmek için kapıya yöneldi. Aniden biriyle çarpıştı. ''Özür dilerim, sizi görmedim.'' diye lafa girişti kadın. Çarpıştığı kişinin gözleri saf kinle parlıyordu adeta.

  ''Arkandaydım,'' dedi ''bana bakmadın.'' dişlerini sıkarak konuşuyordu. ''O aptal insanların hepsine tek tek baktın ama bana bakmaya yine tenezzül bile etmedin.''

  Kafası karışmıştı, karşısındaki hem öfkeyle konuşuyor hem de üzerine doğru yürüyordu. Onu daha önce gördüğünü hiç sanmıyordu. Birkaç adım geriledi ve sakin kalmaya çalışarak ''Ne dediğinizi anlamıyorum, tanışıyor muyuz?'' dedi. Karşısındaki daha da öfkelendi bir anda ve kükrercesine ''Beni tanımıyormuş gibi yapmaya devam et! Çok dikkatli dinle beni!'' dedi ve kadının üzerine yürümeye devam etti.

  Gerileye gerileye tırabzanlara kadar geldi. Belinin değmesiyle gidecek yerinin kalmadığını fark etti ve karşısındaki sakinleştirmeye çalışarak ''Tamam, tamam öyle olsun.'' dedi.

  Karşısındakinin öfkesi dinmişe benzemiyordu. Ara sıra kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor, kadına bakıp kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. Kadın hiçbir şey anlamadı mırıldandıklarından, sadece onu sinirlendirmeden içeri girmek istiyordu.

  Kendi kendine konuşması bitti bir an için ama sonra aniden aklına felaket korkunç bir şey gelmişçesine kadına baktı ve işaret parmağıyla omzuna vurup ''Bu anahtarı da kaybedemezsin! Anlıyor musun beni? Bu son!  Başka şansın yok.'' diye bağırmaya başladı. Anlamsız sözlerinin arasından kadını itip omzundan ittirişleri devam ediyordu. Kadın korku içinde bakıyordu ona. Tırabzanın demirleri beline şiddetli şekilde batıyordu. İtmeye çalışıp kendini kurtarmak istese de karşısındakinin cüssesiyle baş edemedi. Kolları güçsüz, kuvveti yetersizdi. İkisi arasında bir itiş kakış yaşanıyordu ama tamamen kadının aleyhine.

  Bir anda omzuna aldığı bir darbeyle vücudunun üst kısmı geriye yalpalandı ve dengesini kaybetti. Korku ve adrenalin vücudunu ele geçirmişti. Elini uzatıp karşısındakinin koluna, hiç değilse eline tutunmak istedi. Boşa savrulan eli kaybettiği dengesini daha da bozunca ayaklarının zeminle teması bir anda kesildi. Tutunabileceği herhangi bir yer, herhangi bir şey ararken karşısındaki de aniden yaşanan bu sendelemenin ve yalpalamanın etkisiyle şoka girmiş gibiydi. Hareket edemiyor, kadına elini bile uzatamıyordu. Donmuştu adeta. Gözlerindeki öfke yerini şaşkınlığa bırakmıştı.

  Kadın tüm çabalarına rağmen kısacık zaman diliminde artık her şeyin bittiğini düşündü. Tutunamadı ve tırabzanlardan geriye düşen bedeni karşısındaki insanın gözleri önünde boşluğa doğru süzüldü.

  Kadının ardından aşağı bile bakamadı. Zemine çarpma sesiyle irkildi ve ''Onu öldürdüm.'' dedi. Yanlışlıkla oldu ama ben yaptım, katil oldum diye düşündü. Vücudu kaskatı kesilmişti. Zihni bulanıklaşmaya başladı ama hemen kendini toparladı. Buradan hemen gitmesi gerekiyordu, her an insanlar toplanabilirdi. Yakalanmak gibi bir niyeti yoktu. Koşar adımlarla içeri girdi ve kaçtı.

  Kadın, çarpmanın etkisiyle soğuk zemini hissetti bir an, çok sürmedi bu. Sırt üstü yere çakılmış bedeni, kırıldığından emin olduğu kemikleri ve boynunun arkasında hissettiği sıcak sıvı onun bilincinde sadece birkaç saniye yer edinebildi. Gökyüzüne bakan gözleri kapandı. Hırıltı birkaç nefesten sonra bilinci kapanmadan önce aklına gelen tek şey anahtar olmuştu. 

  Zarf ve anahtar.

TERSİ ÇIKMAYAN KABUSLAR GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin