Firari İntahar Çiçeği

1.6K 91 117
                                    






"Te bi kesara dile zaroken welate min re hûnandiye hesten xwe."

(Sen ülkemin çocuklarının yüreğindeki acılarla örmüşsün duygularını.)


Sevdasını kalbine gömen aşık kadının gecesiydi dün gece. Yüreğine intikam ateşini kabul eden kadının gecesiydi dün gece. Sevdasının üzerine ağıt yakan Lawiy Karabaş'ın ölüm gecesiydi  dün gece. Bu gün ise küllerinden doğmuş kadının günüydü. Güneş misali parlayacak kadının günüydü bu gün.

Bir kadın daha vardı, direnen bir kadın... Savunmasız olduğu kadar güçlü bir kadın daha vardı. Dün gece ateş gibi düşmüştü konağın avlusunda, ateş avlusuna çevirmişti bu konağı Raperin Karabaş. İstediği tek şey kendisinin değil, evladının korunmasıydı. Tecavüze uğrayan Raperin Altun çocuğunu korumak için yemin içmişti.

Ve ortalarında iki kadını da korumaya çalışan bir adam vardı. Bir seçim yapamıyordu bu adam. Sol tarafında, evim, bütün hayatım dediği kadın varken, sağ tarafında ona sığınan savunmasız bir kadın vardı. Welat Ağa aç olanı doyurur, mazlumu korurdu. Bu kadını da koruyacaktı. Fakat gözü önünde her gün ölen sevdiği kadına nasıl çare bulacaktı? Bu kadının derdi kendisi iken nasıl derman olacaktı?

Gözlerini acıyla açan kadın, dün gecenin bitkinliği ile yataktan kalkmıştı. Artık ağlamak yoktu, nefesini kesenin ciğerini sökecekti Lawiy.

Yataktan kalkıp duşa girdi. Dün geceyi aklına bile getirmedi, Lawiy. Bu konakta gelinliğini devam ettirmeye çalışacak, asla ve asla o adamın gözünün içine bile uzun uzun bakmayacaktı.

Elle tutulur haklı bir yanı yoktu elbet. Tabi ki bakmayacaktı. Onu bu hale getiren adamla konuşacak bir çift sözü bile yoktu.

Banyodan çıktığı gibi giyinme odasına girmiş kocasının kıyafetlerine çarpmıştı. O kıyafetlere ne yapacağını çok iyi biliyordu Lawiy Karabaş!

Başını olumsuzca iki yana doğru sallayıp hindi kıyafetleri içinde olduğu cam dolabın kapağını açmıştı. Dolabında sadece 1 kere giyindiği, 3 sene boyunca giyinmediği kıyafete elini attı.

Askılıktan çıkardığı beyaz çiçekler ile işlenmiş sarı uzun kollu dizlerinin 2 karış altında olan elbisesini baştan aşağı uzun uzun süzdü genç kadın. Bu elbise onun düğün gününün sabahı giyindiği, yeni gelin elbisesi idi.

Ne giyinmeye kıyabiliyor ne de atmaya yeltenebiliyordu genç kadın. Bu gün bu elbiseyi giyinecekti. Lawiy Karabaş, bütün Mardin'e yıkılmadığını gösterecekti. Güçlü bir kadındı Lawiy, vesselam.

Hızla elbisesini giymiş bağlamalı önü kapalı topuklu ayakkabısını giyinip bağlamıştı. Daha sonra makyaj masasına oturduğu gibi kendisine makyaj yapma başlamıştı.

Welat Ağa her zaman kendisinin ne kadar güzel olduğunu söyler makyaj yapmamasını isterdi. Fakat bu gün öyle değildi. Bu gün Welat'ın yapma dediği herşeyi yapacaktı.

En sonunda kırmızı mat rujunu sürdüğünde ayağa kalkıp tülbend çekmecesini açıp altın işlemeli beyaz yazmasını saçlarına örttü. Güzel olduğu kadar da günaha davet çıkartan bir kadındı Lawiy.

Altın sandığını açıp lale altın zincirini boynuna takıp dört adet burma bileziğini bir bileğine geçirirken kelepçesini bir diğer bileziğine geçirdi.

Ayağa kalkıp aynadan kendine bakıp gülümsemişti genç kadın, sanki dün kaldırılmayacak acılar çekip, ağıt yakmamış gibi.

Odasından çıkan kadının topuk sesleri neredeyse bütün konağı sararken eyvanı  genç kadını durduran tek şey kocasının şarkı mırıldanmazlardı olmuş idi.

KADINLARIN MATEMİWhere stories live. Discover now