DOKUZUNCU BÖLÜM

5.9K 843 126
                                    

İnstagram hesabım ------ tug.cesrgl

Dükü izlerken işlere ne kadar hakim olduğunu görüyor ve bir adamın aslında nasıl olması gerektiğini anlıyordum. Bu adamdan etkilenmem ne kadar doğruydu bilmiyordum ama ona ne zaman baksam içimdeki ürpertiye engel olamıyordum. Kadın kucağında bebekle bana yaklaştığında dikkatimi adamın üzerinden çektim.

"Hoş geldiniz leydim," dedi bebeğiyle beraber reverans yaparak. Kundaktaki bebek uyuyordu ama yanaklarındaki pembelik uzun kirpikleri o kadar sevilesiydi ki ona bakmaktan kendimi alamıyordum.

Kadının eteklerine yapışmış iki kız çocuğu vardı. Kıyafetleri yamalıydı ama eli yüzü temiz duruyordu.

"Hoş bulduk," dedim samimiyetle gülümseyerek. Kadının karşımda gergin olduğunu görüyordum. Leydi olarak hitap edilecek bir konumda değildim ama kadını uyarmaya gerek duymadım. Nasıl olsa bir daha yanlarına gelmeyecektim. Çocuklara baktıkça içimdeki anneliki duygusu ufak bir tomurcuk gibi kendini göstermeye başlıyordu.

"Çocuğunuz ne kadar güzel," dedim bebeğe bakarak. Kollarımda en son ne zaman bir bebek tutmuştum hatırlamıyordum. Altı ay sonra Sibel sevdiği adamdan olan çocuğunu kucağına alacak, mutlu bir ailesi olacaktı. Oysa ben bu şansımı kaybetmiştim. Hayır, elimden alınmıştı.

Kadın bebeğini bana doğru uzattı. "Rose'u kucağınıza almak ister misiniz?" diye sordu. Bebeği bana yaklaştırdığında istemsiz kollarım bebeğin ufak ve narin bedenini sardı. O sırada bulutlar yavaş yavaş ayrıldı ve güneş kendini gösterdi. Güneşin yumuşak ışığı bebeğin porselen gibi tenini aydınlattı. At bindiğim için bozulan topuzumdan dökülen saç omzumdan aşağıya doğru sarkıyordu. Güzel bebeğe bakarken gülümsedim. Kollarımda tatlı bir ağırlığı vardı.

"Melek gibi," dedim bebeğe gülümserken başımı kaldırıp kırmızı yanaklı sarışın kadına baktım. Kadın mutluluk ve sağlıkla parlıyordu. Sahip oldukları çocuk sayısından eşinin özel ilgisine sık sık maruz kaldığı anlaşılıyordu. Sahip olduğu yüz sevgiyle kuşatılan bir kadının yüzüydü.

Onun gibi bir aileye sahip olmak istiyordum ama geri dönsem de dönmesem de bir adama yeniden güvenmek benim için zor olacaktı. Güveni kaybettiğinizde yeniden kazanmak güç oluyordu.

Bebeği kucağımda tutarken kadının bahçeye çıkardığı sandalyeye oturdum. Erkek çocukları dük ve babasının etrafında gezinirken kız çocukları bize eşlik ediyor, bakışlarını benden ayırmıyorlardı. Bir an kollarını sıvayarak diğerlerine yardım eden düke baktım. Geniş omuzları, güçlü kaslarıyla zorlanmadan ağır kalasları kaldırarak yardım diyordu. Aynı zamanda küçük çocukların sorularını ciddiyetle cevaplıyordu.

Onun iyi bir baba olabileceğini görüyordum. Bu düşünce kalbimin özlemle sızlamasına neden oldu. Adamın nasıl bir aşık olduğunu bilmiyordum ama bir kadını tutkuyla severse ona nasıl özel hissettireceğini hayal edebiliyordum. O kadın ben olmayacaktım. Zaten ne zaman tutkuyla sevilmiştim ki. Gözümü açmış Emre Mert'i görmüş, ondan başka bir adamla olmadan ihanetine uğramıştım. Otuz iki yaşına, geleceğe geri döndüğümde birine güvenip evlenecek kadar zaman geçirmem zor olacaktı.

Bu tarihte kısılıp kalırsam iş daha da zorlaşırdı.

Helena yirmi beş yaşındaydı ve artık gözden düşmüştü. Ya mevkii olarak daha düşük biriyle evlenecekti ya da bir adamın metresi olacaktı. Diğer bir seçenek ise bir süre abisiyle kalmak sonrada genç birine mürebbiyelik yapmaktı.

Bu seçenek hiç hoşuma gitmedi. Erkeklere güvenmiyor, hatta onlardan nefret ediyordum ama bir aile kurmak benimde hakkımdı. İhanete uğradıktan sonra erkekleri hayatımdan çıkararak neden kendime zarar veriyordum ki?

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now