KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

2.8K 574 103
                                    

Benden kaçmak istiyor olabilirdi ama buna izin vermeyecektim. 

Beni kovabilirdi, kalbimi kırmak için kötü sözler söyleyebilirdi. 

Ona gerçeği anlatacaktım. Gözlerinde gördüğüm kedere artık dayanamıyordum. Onun bu kadar kendini heba etmesi kalbimi daha çok kırıyordu. Gerçeği bir şekilde kabul edecekti. 

Yürüyüş onun canını yakıyordu görebiliyordum ama bilhassa yürüyerek canını yakmak istiyormuş gibi hissediyordum. Koruda yürürken onun peşine takıldım. Öğlen güneşinin sık ağaç dallarının arasından geçerek yeşil bir halı gibi duran çimenleri aydınlatırken sevdiğim adamın peşine takıldım. 

Ed bana onun kazadan sonra bilerek doktora görünmediğini, istese ayağının düzgün bir şekilde iyileşeceğini söylemişti. Sevdiği kadının ölümü onda da bir şeyleri öldürmüş olmalıydı. Korudan çıkıp başka bir yere girdiğinde merakla bende onun peşinden ilerledim. Ormanı avcunun içi gibi biliyordu. Uzaktan takip ettiğim sırada onu kaybedersem asla yolumu bulamayacağımı bildiğim için sıkı bir takip içindeydim. Artık bir canım daha yoktu. Burada ölürsem dünyadan tamamen silinecektim. 

Söğüt ağacının dallarının arasından geçmemle su sesi almam bir oldu. Buraya daha önce at sürerken geldiğimizi hatırlar gibiydim. Charles ile her şeyi aştıktan sonra burada yaşamak eğer şanslıysak sahip olacağımız çocukları burada büyütmek isterdim. Umarım çocuk seviyordu çünkü ondan birden fazla çocuk sahibi olmaya niyetliydim. 

Onun gibi mavi gözlere sahip çocukları düşünürken diğer bir ağacın arkasından geçtim ve onun nehrin kenarında dikildiğini gördüm. Sanki göremediğim bir şeye dikkatle bakıyor gibiydi. Yavaşça sağ elini kaldırıp başına doğru götürdüğünde nefesim kesildi. Charles başına bir silah dayıyordu. 

Önce hareket etmek istedim ama bedenim öyle bir şok içindeydi ki olduğu yerden kımıldamıyordu. Bunun yerine başka bir şey yaptım. Benden çıkacağını beklemediğim bir çığlık ormanın içine yayılırken irkilen Charles arkasına yani bana doğru baktı. Sonunda onun gözlerini görmek hareket etmemi sağladı ve hızlı adımlarla ona doğru ilerlerken feryat  edercesine "Ne yapıyorsun?" diye sordum 

Oysa bundan etkilenmemiş gibi sakin bir sesle, "Senin burada ne işin var?" diye sorarak soruma soruyla karşılık verdi. 

Yanına yaklaştığımda hızla göğsüne yumruk attım. Ayağı sakat olmasına rağmen bir adım gerilememişti bile. Bana şaşkın gözlerle bakarken tekrar göğsüne vurdum. "İntihar mı edecektin? Bu kadar mı zavallısın?" Sesim titriyordu. Hayır, sadece sesim değil tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Ben onunla gelecek hayalleri kurarken o canını almak için buraya gelmişti. 

Charles bana sanki bir taşa bakar gibi ilgisizce baktı. "Anlamayacağın işler hakkında konuşma. Beni yalnız bırak."

Ona sakince yaklaşma düşüncesi buraya kadardı. "En azından sevdiğim adamın daha cesur olmasını beklerdim," dedim haykırarak. Charles aklı karışmış halde bana bakıyordu. "Beni kaybetmenin senin için zor olduğunu biliyorum ama Charles bir korkak olduğunu bilmiyordum."

Charles benden bir iki adım uzaklaştı. Yüzü öfkeyle kızarmıştı. "Sen- sen aklını kaybetmişsin. Ne konuştuğunun farkında değilsin."

Ona tokat atmak istiyordum ama ona vurmak canını acıtmaktan çok bana zarar veriyordu. "Hayır, lanet aklını kaybeden sensin. Ben senin için geri dönmüşken, her şeyi ama en önemlisi kendi varlığımı silmişken nasıl olurda kendi canını almaya kalkarsın?" Göğsüm hızla inip kalkarken az önce gördüğüm sahnenin dehşetini bedenimden, ruhumdan silemeyeceğimi biliyordum. Onu bugün takip etmeseydim akşam bir daha göremeyebilirdim. 

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now