ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

6.2K 854 190
                                    

Dük yemeğe eşlik etse de masa da yine aynı yerimdeydim. Dük Winchester ise masanın başındaki yerini almış, yanında Leydi Clune ile bir sohbetin içindeydi. Bu sefer masada diğer bir değişiklik ise Newsbury Kontu Arthur'un karşımda oturuyor olmasıydı. 

Kumral saçları modaya uygun kesilmişti. Dalgaları mum ışığında yoğun bir altın rengindeydi. İri koyu renk gözleri, biraz tilkiyi andıran çenesi vardı. Gözlerindeki tuhaf parıltıda buna katkı sağlıyordu. Dük kadar yakıcı bir yakışıklılığı olmasa da kadınların bakışlarını üzerinde toplayacak kadar hoş görünümlüydü.

Yemeğin başlangıcı olan kaplumbağa çorbasına bakarken midemin bulanmasına engel olmaya çalışıyordum. Elime kaşığı alıp içinde gezdirmeye dair bir istek bile yoktu. Rol yapamayacaktım.

"Yemekten hoşlanmadınız mı Bayan Mercer," dedi Newsbury kontu ilgili bakışlarla beni izlerken. Ona baktığımda yemekle ilgili sıkıntımı paylaşmalı mıyım emin olamıyordum. Zira masadaki herkes iştahla çorbasını içmekle meşguldü. Evcil hayvan olarak baktığım bir hayvanın çorbasını içemezdim.

Konuşmadan önce cam kadehimden bir yudum kırmızı şarap içtim. Alkol aç mideme girince daha hızlı sarhoş olacağımı biliyordum. Masanın üzerine eğilip fısıltıyla "Ben kaplumbağa çorbası içemem," dedim.

Kont Newsbury'nin yüzünde gülümseme belirdi ve o da el verdiğinde masaya doğru eğildi. "Neden diye sorsam bana cevap verir miydiniz?" diye sordu hınzır bir tavırla. Kont, dük ile arkadaş olmasına rağmen ondan oldukça farklı bir kişiliğe hakimdi.

"Çünkü," dedim yanımızdakilerin bizi dinlemediğine emin olduktan sonra. "Evcil hayvanları yemiyorum."

Masadan geri geçilip sandalyeme yaslandığımda Kont güçlü bir kahkaha attı. Koyu gözlerinde parıltıdan eğlendiği belli oluyordu.

"Farklı bir insansınız Bayan Mercer neden ilgisini bu kadar çektiğinizi anlayabiliyorum."

Omzumun arkasından bir işaret yaparken kontun ne demek istediğini anlamaya çalıştım. O sırada bir hizmetçi gelerek hiç dokunmadığım tabağı önümden aldı. Yeşil renkli sıvının benden uzaklaşması rahat bir nefes almamı sağladı. Kontun bakışları bana döndüğünde gözleri gülümsüyordu.

"Şimdi daha iyi hissediyor musunuz?"

Ona gülümseyerek cevap vereceğim sırada ürperdiğimi hissettim. Korkutucu değil, insanın ruhunun okşamasına neden olan bir ürpertiydi. Bakışlarımı istemsizce dükün olduğu tarafa çevirdim. Şarabını içerken kadehinin üzerinden bana bakıyordu. Bakışları yoğun ve sahipleniciydi. Mavi gözlerinin tenimi yaktığını hissettim. Bir bakışın bunları hissettirebileceğini düşünmemiştim.

Leydi Clune onunla konuşurken şarap kadehini masaya koydu. Bakışları hala benim üzerimdeydi ve ciddi ifadesi ne düşünmem gerektiği hakkında kafamı karıştırıyordu. Ona uzun süredir baktığımı fark edince hemen bakışlarımı kaçırdım. O an diğer yemek servis edildiği için kendimi şanslı saydım. Konta bakmasam bile bana dikkat ettiğini biliyordum. Önümdeki kuzu etine odaklanmaya çalıştım.

Yemek geri kalan sürede oldukça sıradan geçti. Kont yanındaki adamla konuştuğu için bir daha sohbet etme girişiminde bulunmamıştı. Bundan memnundum açıkçası. Bakışlarımı tabağımdan kaldırmamaya çalışıyordum. Dükün yoğun bakışlarıyla karşılaşırsam diye endişeleniyordum. Nişanlısı orada olmadığı için daha rahat davranan William'ın gözlerini üzerimde hissetmemek istiyordum. En kötüsü de içimden geçenleri görebilen bakışlara sahip konttu. Bu yüzden sakin tavırlarla yemek yemeğe devam ettim.

Son olarak kremalı çiçekli pastamızı yedikten sonra yemek sonlanmıştı. Yediğim az yemek bile midemi rahatsız hissettiriyordu. Ağır sandalyeden kalkarken bir an önce salondan uzaklaşmak istiyordum.

Dük ile Beş ÇayıWo Geschichten leben. Entdecke jetzt