OTUZ ALTINCI BÖLÜM

2.8K 564 81
                                    

Hastaneden çıktığımız gün artık hayatımı bir şekilde yoluna koymam gerektiğini biliyordum. Kendim yürüyebileceğimi söylememe rağmen babamın sürdüğü tekerlekli sandalye ile çıkışa doğru ilerliyordum. Ceren ne kadar ısrar etse de işe dönmesi konusunda kararlı olduğum için çıkışıma gelmemişti. 

Hastanenin önüne çıktığımızda güneşli hava insanı neşelendirecek kadar güzeldi. Hastaneye gelen insanların sesleri, araba seslerine karışıyor, şehrin var olan gürültüsüne katkı sağlıyordu. 

Hala doğanın sesleriyle sarmalanmış o zamanları özlüyordum. 

Arabamız geldiğinde babamın yardım etmesine fırsat vermeden ona gülümseyerek arabaya bindim. Ceren'in yanında geçirdiğim duygusal krizin geri dönüşü bir psikolog ile görüşmem olmuştu. 

Kadına üstü kapalı anlattıklarıma cevap olarak bilinçaltımın bir kaçış noktası olarak onları gördüğümü dile getirmişti. Bunu kabul etmeli yolumda ilerlemeliydim ama kabul edemiyordum. O insanların hayal gücümden ibaret olduğunu kabul etmek içime sinmiyordu. 

Ne olursa olsun onları unutmayacaktım. Başka insanların ne dediği umurumda değildi. 

Hastane bahçesinden çıkmadan önce Emre Mert'in uzaktan da olsa bizi izlediğini gördüm. Eğer Ceren yanımızda olsaydı kesinlikle ona haddini bildirirdi. Kendi kendime gülümsemeden edemedim. Bazen böyle arkadaşlara sahip olmak harika bir histi. 

Yine de elimde olmadan Emre Mert'e acıyordum.

Kendime acıdığım gibi.

Araba hızla trafiğin içinde hareket ederken camdan dışarıya gözlerimi diktim. Yaşadığım zamanın beni bu kadar rahatsız edeceğini düşünmemiştim. Oysa yaşadığım bu dönemin diğer döneme kıyasla daha fazla avantajı vardı ama bu nedense beni mutlu etmiyordu. 

Artık kendimi bu zamana ait hissetmiyordum. 

Diğer insanların ne düşündüğü beni ilgilendirmiyordu. Ben Charles ve yaşadığım onca şeyin gerçek olduğuna inanıyordum. Oraya dönmek, yeniden onlarla yaşamak istiyordum ama bunun için yapabileceğim bir şey yoktu. Üstelik onun bu zamanda da doğup doğmadığını bilmiyordum. 

Geleceğim, geçmişime karışmıştı. Ne yapmak istediğime dair bir düşüncem bile yoktu. Ailem mutlu olsun diye yanlarında her şey yolunda gibi davransam da özlediğim şeylerin benden imkansızlık derecesinde uzakta olması kalbimi kırıyordu. 

Özlem kalbimi tüketen bir yara gibiydi. 

"İyi misin kızım?" diye sordu annem endişeyle. Yanımda oturmasına rağmen o kadar düşüncelere dalıştım ki varlığını bir an için unutmuştum. 

Kendimi zorlayarak gülümsedim. "İyiyim anne," dedim hemen. "Sadece yorgunum o kadar."

Annemin bana bakan gözlerinde şefkat vardı. "Daha iyi olacaksın kızım. Yaşadığın zorluklar sana tam tersiymiş gibi gösterse de iyi olacaksın."

Annemin söylediklerine karşın sadece başımı salladım. İyi olacak mıydım bilmiyordum ama bundan başka seçeneğimin olmadığını yavaş yavaş anlamaya başlamıştım. 

Günler geçiyor dışımda ne kadar kendimde görünsem de içimde yaşadığım acı beni gerçek hayata karışmaktan alıkoyuyordu. Gündüzler bitmeyen bir çile gibi geliyordu ama geceleri uyumayı başardığım zaman az da olsa mutlu oluyordum. 

Çünkü geceleri rüyamda onu görüyordum. 

Bahçede rüzgarla salınan çiçeklerin arasında bana bakıyor, mavi gözlerinde kadar ulaşan kocaman bir gülümsemeyle beni izliyordu. Onun yanın gitmeden bile kokusunu alabiliyordum. Güçlü kolları bedenime sarılsa nasıl bir his vereceğini  kendi adımdan daha iyi biliyordum. 

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now