ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

5.9K 852 202
                                    

Yatağımda yatarken artık daha fazla yaş akmayacağını bildiğim gözlerimle pencereden gökyüzüne doğru bakıyordum. Her sıradan fani gibi ölüm ve yaşam üzerine düşünüyordum. Ölüm rastgele tırpanını savurduğunda genç yaşlı demeden ona takılıyor, sevdiklerimizden koparılıyorduk.

Geriye acı tatlı hatıralar kalıyordu yaşayanlara.

Bir söz vardı, kimin söylediğini hatırlamıyordum. Cenazeler yaşayanlar için diye ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlıyordum.

Rose'un ölümü beni tüm dertlerimden çekip almıştı. Artık her şey önemsiz, anlamsız görünüyordu. Ne Emre Mert'in ihaneti ne de yaşadığım zaman. Her türlü kendimi havada süzülüyormuş gibi hissediyordum.

Birkaç dakikadır odada olan Polly bana endişeli gözlerle bakıyor, tam olarak ne düşündüğümü anlamaya çalışıyordu. Halim olsa ona iyi olduğumu söylemek isterdim ama sadece yatmak istiyordum. Kendimi toparlamazsam hasta olacaktım.

Sonunda Polly endişesine hakim olamamış akşam için giyeceğim kıyafeti elinde tutarken benimle konuştu. "Akşam yemeğini odanızda mı yersiniz Bayan Mercer. İsterseniz sizin için hemen bir tepsi hazırlayabilirdim."

Polly'nin endişesini gidermek için gülümsedim. "Merak etme yemeğe ineceğim," dedim. Sesim biraz daha gür çıkıyordu.

İlk defa beni giydirmesine ses etmedim. Aşağıya Edward için inmek istiyordum. Son akşam yemeklerine hep katılmaya niyetliydim. Sadece dört gün kalmıştı. Atlattığımızda rahatça eve gidebilecektim. Belki bir umut gerçek zamanımda bulabilirdim kendimi.

Saçlarımı örgü bir taç gibi başımın etrafına doladığında Polly'e gülümsedim. Yaptığı iyi işlerden sonra övülmeyi seviyordu bende onu bundan esirgemek istemiyordum. Saçımı çok beğendiğimi -ki bence harika yapmıştı - söyledim. Gözleri neşeyle parlarken biraz olsun kendimi daha rahat hissediyordum.

Odamdan çıkıp halı kaplı merdivenden terliklerimle yürüdüm. Bu terlikler kendi zamanımda giydiğime göre daha ayakkabıya benzer havası vardı. Yine de terlik olarak adlandırılıyordu.

Merdivenlere geldiğimde daha yeni cilanmış merdiven korkuluğuna tutundum. Merdivenin duvar kısmına asılı şamdanlardaki mumlar cilalı ahşap korkuluklarda tuhaf ışık oyunlarına neden oluyordu. Elimi ağır ağır çekerken izlemekten kendimi alamadım.

Son kata gelmek üzereyken merdivenin kenarında, farklı bir koridora açılan yerde iki kişiyi gördüm. Koridordaki koltukta oturanlar Leydi Clune ve Bay Caversham'dı. Şansıma lanet etmeden geçemedim. Ters taraftalardı ve onların beni görmesine müsaade etmeden uzaklaşabilirdim.

Tam son basamağı inmiş, yemek odasının olduğu koridora doğru dönmüştüm ki kulak tırmalayıcı bir sesin beni çağırdığını duydum.

"Bayan Mercer lütfen bekleyin," dedi.

Ancak bir aptal onu beklerdi. Eteğimi tutup önünü kaldırdım ki daha hızlı adım atabileyim. Yemek odasına adım atarsam benimle o kadar insanın içinde konuşamazdı. Bir daha ki sefere kadar da kendimi korumuş olurdum ama tüm bunlarda hesaplamadığım şey adamın benden hızlı olacağıydı.

Yemek salonuna iki oda kala önüme geçerek durmama neden oldu. "Bayan Mercer beni duymadınız sanırım. Size eşlik etmeme izin verin." Yüzünde kibar bir gülümseme olabilirdi ama gözlerindeki çıkarcı bakışı saklayamazdı.

Sesimin el verdiğince normal çıkmasına özen göstererek konuştum. "Teşekkür ederim Bay Caversham. Yemek salonu oldukça yakın kendim gidebilirim."

Adamın yanından geçmek istediğimde önüme bir adım atarak beni engelledi. Her zamanki gülümsemesi buz gibi bir ifadeye yerini bırakmıştı. "Sorun olmakta kararlısınız değil mi Bayan Mercer. Hiç olmamanız gereken yerlerde, tuhaf şekillerde karşılaşıyoruz."

Dük ile Beş ÇayıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin