✽18✽

10.8K 579 71
                                    

Yorumlar çok azaldı, cidden üzülüyorum. Fikirlerinizi ve görüşlerinizi bildirirseniz mutlu oluruum.

Multimedia'da Marcus var. Vote vermeyi de unutmayın lütfen :')

Keyifli okumalar!

Akşama doğru başımın ağrısı iyice geçtiğinde yatakta öylece uzanmaya devam ediyordum. Marcus ise, arada kalkıp odanın içinde dolanmasını ve pencereden dışarıyı izlemesini saymazsak karşımdaki koltukta sessizce beni izleyerek oturmaya devam ediyordu. Defalarca gidebileceğini, kendimi iyi hissettiğimi söylesem de sadece kafasını iki yana sallamakla yetinmişti.

Sıkılmış bir halde nefesimi dışarı üfleyerek aniden ayağa kalktığımda Marcus da kafasını telefonundan kaldırıp benimle birlikte kalktı. Ona 'Ne var?' bakışlarımı atıp, bileğimdeki tokam ile saçlarımı toplamaya başladığımda "İyi misin?" diye sordu. Sesindeki endişe garip hareketlerinin üstüne daha da fazla şaşırmamı sağlıyordu. Ah hadi ama, Marcus'tan bahsediyordum.

Kısaca, düz bir sesle "Evet." diye yanıtladığımda bir tarafı yere düşmüş yorganı kaldırıp odamdaki lavaboya girdim.

Yüzümü birkaç kez yıkayıp, dişlerimi de fırçaladığımda içeri geçmek üzere kapıyı açtım. Marcus'u elinde benim telefonum ile sanki elektronik bir aletle kavga edebilirmiş gibi sinirli bir halde gördüğümde hızlıca yanına ilerledim. Ben daha telefonu elinden alamadan tekrar sehpaya bıraktığında tek kaşımı havaya kaldırıp sinirden sıktığı çene kaslarının iyice belirginleşmiş olduğu suratına bakmaya başladım.

Sakinleşmeye çalışır gibi saçlarını karıştırdığında yere bakarak, "Mesaj atmış." diye mırıldandı ve kafasını tekrar bana doğru kaldırarak "Sen kim olduğunu tahmin ediyorsun zaten." deyip nefesini öfkeyle dışarı vererek, odadan çıktı.

Gitmesi gerçekten umrumda değildi ki zaten evden gitmediğine de emindim. Muhtemelen öfkesini çıkarabilecek bir nesne falan arıyordu. Çıldırmış gibi.

Odanın yeterince sıcak olmasından dolayı altımdaki eşofman altını çıkarıp onun yerine kısa bir şort geçirdiğimde telefonumu da elime alarak yorganın içine kıvrıldım.

Eddrick'in iyi olup olmadığım ile ilgili mesajına cevap vermek yerine arama tuşuna bastığımda, yastığı yatak başlığına dayayıp kendime daha rahat bir pozisyon ayarladım.

Telefon üçüncü çalıştan sonra açıldığında yorgun sesimi belli etmemeye çalışarak "Selam." dedim. Telefonun ucundan bir süre gelen hışırtılar son bulduğunda o da gülümsediğini telefonun ucundan bile belli ederek "Selam, nasılsın?" diye sordu.

Önüme gelen saçımı arkaya atıp, bunu defalarca daha uygulayacağımı bildiğimden direkt tokayı çıkardım ve, "Daha iyiyim, dinleniyorum. Sen?" diye sordum. Mesaj atmak yerine aradığım için gerçekten kendimi balkondan falan sallandırmak istiyordum. Çünkü gerçekten komiktik. Daha çok ergenlerin telefon konuşmasına benziyordu.

"İyiyim." dediği sırada kapının açılması ile gözlerimi devirdiğimde çok geçmeden Marcus sanki birisine özellikle sesini duyurmak istiyormuş gibi(!) elindeki tepsiyi yanıma bırakarak "Kim o?" diye sordu. İçimden 'Sanki bilmiyorsun' diye geçirsem de düz bir sesle "Eddrick." deyip kafamı çevirdim.

"Müsait değilsen daha sonra konuşabiliriz?" diyen Eddrick'e, "Olur. Yarın büyük ihtimalle okula geleceğim,görüşürüz." deyip her ne kadar göremeyeceğini bilsem de gülümsedim. Kısa bir süreliğine baktığım Marcus'un gözlerini devirip, sıkkınlıkla ellerini cebine koyduğunu gördüğümde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

EVA ✽Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin