KESİK 2

858 40 17
                                    

Oysa kendimi sevmeyi başarabilirim sanmıştım...

*

Bazı bedenler dünyaya güzel yaratılarak gelmişler. Zaman ve mekan kavramanın henüz adı yokken kalu beladayken kabul etmişiz dünyaya gelmeyi. Şimdi bunu ne ruhum hatırlıyor, ne de bedenim kabulleniyor. Neden varım ki burada? Dünyadaki milyarlarca insan benim bu çirkin bedenimin, gereksiz varlığımın yerini dolduramaz mıydı? Doldururlardı.

Yok olmak istiyorum.

Her şey evet veya hayırla beraber var. Tam ortası seçilmiyor hiçbir şeyin. Dünyanın bütün günahları bir kar topu misali toplanmış avuçlarımda. Ben onu fırlatamıyorum. Yok edemiyorum. Sonra onlar birer buluta dönüşüyorlar, boğazımda düğüm oluşturuyorlar.

Yaşamak istemiyorum.

Lanet olsun bu yaralardan, bu çiziklerden çok daha fazlasını istiyorum!

Kucağımdaki oyuncak ayıya daha sıkı sarıldım kapının açıldığını duyduğumda. Beş yaşımdan kalma bir oyuncak ayıydı bu, şu an on yedi yaşımda olmam onu sevmediğim anlamına gelmezdi. "Abla, annem çağırıyor." Sevda'nın sesini duyduğumda tırnaklarımı avuçlarıma geçirmemek için ayıcığa bastırdım ve gözlerimi kapattım sıkıca. "Uyuyor musun?" dediğinde üzerime eğildiğini hissetmiştim. Beni rahat bıraksanız olmaz mıydı? Geceye kadar uyusam ve sonra gece yine uyusam...

Odanın kapısının arkamdan tekrardan kapandığını duyduğumda yavaşça açtım gözlerimi. Yorganı boğazıma kadar çekmiş, hasta gibi yatıyordum uyandığımdan beri. Hayır, hasta değilim. Aslında biraz da öyle gibiyim. Ruhum hasta... Yastığın altında duran cam parçasını tekrar avucumun içine aldım. Her gün kaç defa olduğunu saymayı bıraktığım kadar bakışıyorduk bu camın keskin tarafıyla. Böyle sakin sakin oturup düşündüğüm zamanlarda asla bir kesiğin sebebi olmuyordu. Çünkü canımı acıtıyordu ve ben bu durumlarda o acıyı hissediyordum. Ama kavga anları...

Sinirlenip birilerine vurmak, bir şeyleri kırmak isteğim beraberinde beni bu cam parçasına sürüklüyordu. Ne birilerine vurabiliyordum, ne de bir şeyleri kırabiliyordum. Ama tenimi parçalayıp geçen o kesici alet o dakikalarda beni öylesine rahatlatıyordu ki. Birinin gelip silmediği gözyaşlarımın çaresi oluyordu.

"Senden nefret ediyorum." diye mırıldandım kısık bir sesle. Birilerinden, bir şeylerden ölesiye nefret ediyordum. Bu öfke ve kinin bedenimden kurtuluşu yoktu. Hayat beni güzel şeylere asla sürüklemeyecekti, bunu fark etmiştim çok geç olmadan. "Bir gün gideceğim." Fısıltımı keşke duyabilseydi bu beyaz renkli oyuncak ayı. Keşke onlar canlı olabilseydi. Benim canımı bile taşıyan bu dünya ona da bir can verebilirdi. Gerçekten kendime yapabileceğim en büyük iyilik olurdu sanırım bu düşünceleri kafamdan atmak. Ama yokluğun içinde bulduğum tüm varlıklara tutunmaya çalışmak istiyordu zihnim. Kendim hariç... Kendi varlığım dahi nefret sebebiydi benim için.

Bildirimlerin kapalı olduğu telefonumun titremesiyle bir anlık ne olduğunu anlayamasam da yatakta nerede titrediğini anlamadığım telefonumu bulmaya çalıştım. Ay ucumda ona ulaştığımda ekranda gördüğüm isimle gözlerim kendiliğinden kapandı. Üzgünüm Ayça... Şu an konuşmaya hiç halim yok. Titreşimi kapatıp tekrar yatağa bıraktığım telefonumun ardından ayıcığımı çektim kendime ve sanki bir bebek severcesine sarıldım ona. "Bir şeyleri değiştirmemiz lazım. Bu böyle olmaz." derken dahi zihnimin derinlikleri yapmak istediğim değişiklikleri söylüyordu bana aslında. Ne kadar o cümleleri görmezden gelecektim, bilmiyorum. İsteklerim benim zaten olmayan hayatımı daha da mahvedecekti. Bir yandan mutlu olmaya çalışırken diğer yandan mutsuzluğun dibine vurduğumda şu andan hiçbir farkım kalmamış olacaktı. Hatta belki daha da beter olacaktı her şey.

"Ben buraya ait değilim." Asla buraya ait olmamıştım zaten. Aslında... Böyle olmak istemiyorum ama nasıl böyle olunmaz bilmiyorum.

Bir gün bavulumu alıp özgürce istediğimi yapmak bir hak değil benim için. Bunlar birer hayal... Asla gerçekleşmeyecek birkaç hayal. Saç diplerime kadar o yorgunluğu hissetmeye devam edeceğim. Ne zaman elimi saçlarıma atsam ya bir şalla ya da saç derimde artık egzama olduğunu düşündüğüm kepeklere değecek ellerim. Aynaya tekrar tekrar baktığımda vücudumda olmasını istemediğim o başörtü hep bir emanet olarak kalacak saçlarımda. Ben onu çıkartma gücü de cesareti de bulamayacağım.

Hiçbir şey değişmeyecek.

Güzel günler asla gelmeyecek. Onlar sadece masal.

Tırnaklarımı sol koluma bastırıp çiziklerin üzerini kaşıdım. Her seferinde durup durup kendime olmayan geleceğimi hatırlatmak hiçbir şeyi değiştirmiyordu? Neden yaşıyorum ben hâlâ? Zaten değişmeyecek olan bu yaşamda daha fazla boka sarmaya gerek var mıydı ki?

"Sizden nefret ediyorum." dediğimde kolumun üzerinde o acıyı hissetmeye başlamıştım. Yüzüme yayılan sıcaklığın ardından gözlerimin dolduğunu hissetmemle yavaşça durdum. Tırnaklarımı ayırdım kolumdan. O yaraların kendi kendine merheme ulaşmaya çalışmasını bekledim, tabi ki olmadı. Hiç var olmayan bir merhemi kullanamazdım zaten.

Ölmek istiyorum.

*

Böyle olmak istemiyorum ama nasıl böyle olunmaz bilmiyorum...

KESİK // TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin