KESİK 3

597 17 40
                                    

İnsanlar bazı şeylere kör olmak konusunda çok ısrarcılar. İstiyorlar ki bütün her şeyi gözlerinin önünde olmasına rağmen onlar görmesinler, görmezlikten gelebilsinler. Üç maymunu oynamak onlara kolay geliyor belki de. Görmüyorlar, duymuyorlar, bilmiyorlar.

Sıcak su bedenime dökülmeye başladığı anda şampuanı döktüm saçlarıma. Nisan ayına rağmen dışarıda yağan yağmur ve soğuk yüzünden ev çok soğuk olmuştu. Kaloriferleri tekrar yaktıktan sonra kendimi banyoya atmak o an çok cazip gelmişti. Tarağı saçlarıma geçirdim ve birkaç ay önce omzumun üstünde kesmiş olduğum saçlarımı taramak için zaman tanıdım kendime.

Açılmamak için, belki de bir hevestir diye saçlarımı hayatımda ilk defa kendi isteğimle kestim o ay. Kısalırsa bu şekilde açmak istemem sanmıştım başörtümü. Olmadı. Hâlâ içimde yanıp tutuşan bir taraf var zihnimdeki o sesi dinlemem için. Ama kolumu kıpırdatacak gücüm yok ki hayatımı değiştirmeye çabalayayım.

On yedi yaşımda hayatımı ilklerle doldurması gereken şeyler saçımı kestirmem olmamalıydı. Belki aşık olurdum, belki durduk yere aptal aptal sırıtırdım, belki bir olimpiyata katılırdım, belki yarışmalar kazanırdım, bir youtube kanalı açardım, oturup adam gibi ders çalışmaya devam ederdim... Ne bileyim işte, yüzüm gülerdi belki. Olması gereken de bu değil miydi? Olmadı.

Ben on yedi yaşımda hayatımda ilk defa intiharı denemek istedim.

Yapamadım, içimde bana 'dur' uyarısı yapan umutlar bütününü çöpe atamadım.

Çevre, demiştim. Evet, çevre bizi duymamak için ekstra bir çaba gösteriyor gibi. Onlarca intihar hikayesi okudum, önerdim. Şaşkınlıklar içerisinde okudu arkadaşlarım, hatta sonunu beraber yorumladık. Ama biri de karşıma çıkıp neden bu tür hikayeler okuduğumu sormadı. Birinin dahi aklından geçmedi benim de böyle bir dönemde olabileceğim.

Defalarca kez başörtü takarken söylendim. Ama annem bir kez olsun 'bu kız hiç böyle yapmazdı, yoksa gerçekten bunları düşünüyor olabilir mi' demedi. Aksine kardeşimi de kapatabilmek için üstün bir çaba sarf etmeye başladı. Ama Sevda benim gibi değil. Dik başlı, istemediğini asla yapmayan bir kız büyüttün anne. Üzgünüm... O benim gibi değil. O çok daha mükemmel bir insan.

Aileler neden çocuklarına kendi mallarıymış gibi davranmaktan asla vazgeçmiyorlar? Evet, bu biraz kaba oldu. Hiçbir ebeveyn bu cümleyi kabul etmeyecektir. Ama daha ne yaptığının bile farkında olmayan insanlar nasıl oluyor da bu dünyaya bir can getirme hakkına sahip olabiliyorlar, anlamıyorum. Onlardan nefret ediyorum.

Eğer yaşamayı becerebilirsem bir gün asla anne olmayacağım. Ne ben bunu becerebilirim çünkü, ne de bir başka çocuk bir bilinmezliğin içinde büyüyemezdi. Kendinize bir iyilik yapın, bu dünyaya gerçekten bakamayacağınız çocukları getirmeyin. Bir gün banyonun en köşesine çöküp kendini yok etmeyi düşünen bir çocuğunuzun olmasını siz de istemezsiniz sanırım.

Ama şunu bilin; eğer konuşabilseydim, benim kelimelerim rengarenk olurdu.

Konuşamadım.

Fısıldayamadım bile.

Gözlerim dalıp dalıp gitti tavanlara hep. Defalarca kez bakıştık tavandaki lambayla. Bilmiyorum, eğer konuşabiliyor olsaydı çok dert yanardım sanırım ona. Ama yapabildiğim tek şey derin bir nefes çekip göğsümün daralmasını engellemeye çalışmak.

Şu sıralar her satırı 'bu satırı da neden yazdım' diyerek bir öncekine ekliyorum sadece.

Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil ölümleriyle ortaya koymak zorundadır, diye bir söz okumuştum Oğuz Atay'ın bir kitabında. Eğer şu dakikalarda derin bir nefes alma ihtiyacı hissedip banyonun soğuk duvarlarına tutunmasaydım duş başlığının altında sol kolumu uzatıp yaralarıma bakacaktım. Belki de birkaç tane daha çizme kararı alacaktım. Ama nefesim buna izin vermedi. Duvara tutunan elimi geri çektikten sonra saçlarımı duruladım ve dakikalardır altında olduğum sıcak suyu kapattım. Havluyu almak için ilerleyeceğim sırada zihnimden bir ses beni durdurdu. Aynaya bak!

Bakışlarımı sağa çevirip lavabonun önündeki aynaya döndüm. Bedenim bütün çıplaklığıyla çıktı karşıma. Bize küçükken asla anlatılmayan ve ruhumuzu taşımasına rağmen asla tanımadığımız bedenime baktım. Kendime dokunma cesaretimi dahi kırmışlardı bir zamanlar. Bu bedenin bana yabancı olduğu birkaç tane kalıplaşmış cümlenin arkasında dayatılmıştı. Bunları kabul etmedim. Kolumda yaralar açtım, göğüslerime dokundum, kendimi rahatlatmayı denedim, bir kadının bedeninde öğrenmesi gereken şeyleri öğrendim. Sanırım annem bunların bir çoğunu bilse ağzı açık bana bakakalırdı.

Belki mastürbasyon denediğimi öğrense defalarca kez bana vururdu. Çünkü bir kızın evlilikten önce sex bilgisi olamazdı onların literatüründe. Çünkü ben günahlara gözlerim kapalı bir şekilde yürüyordum. Eğer günahsa benim günahım, bu niye onlara batıyor bir türlü anlam veremediğim şeylerin başında geliyor. Ama anlam veremediğim bir sürü şeyin de esiri oldum. Onların doğruları benim doğrularımmış gibi lanse edildi ruhuma. Çoğu şey yasaklandı daha ben doğmadan kaderimde.

Şiddete karşı çıkanların en başında gelirdim birkaç ay önce. Ama şimdi... Şimdi geriye dönüp baktığımda unuttuklarımı bir bir hatırlıyorum. Çocukluğumdan beri annemden yediğim dayaklar tek tek geliyor gözümün önüne. Ben çok yanlış düşünmüşüm o zamana kadar. Şiddet sadece erkeğin kadına, babanın kızına yaptığı şey değilmiş. Bir anne de kızına fiziksel şiddeti aşılayabiliyormuş. Acıta acıta... Ağlamamak için gülmeye çalışırken gözlerinin dolmasına neden olacak kadar hem de...

Gözlerime yükselmiş olan yaşlardan kurtulmak istedim. Aynadaki yansımamda gördüğüm bedenin bu kadar beyaz olmasını kabullenemedim. Sol göğsümün biraz üstüne dokunduğumda ellerim yapmam gerekeni biliyormuşçasına hareket etti. Önce aşağı kayıp sonra göğüs aramdan karın bölgeme hafifçe dokunarak indirdim parmaklarımı. Evet, bu güzel olabilirdi. Tekrar en başa döndüğümde bu sefer parmaklarım değil tırnaklarım o noktaya dokunuyordu. Sertçe bastırmanın acısını hissetmedim en başta. Ama tırnağım tenime bastıra bastıra göğüs aramdan karın bölgeme geçene kadar dokunduğu her yer tek seferde kızardı. Ama bu kızarıklığın birkaç dakika sonra geçeceğini biliyordum. Tekrar geçtim aynı yerlerinden üzerinden. Ve sonra tekrardan, tekrardan ve tekrardan..

Birkaç defa oldu. Gözlerim parmaklarımı aynadan takip etti. Göğsümün hemen üzerindeki yerin kan topladığını ve kızarıklığın arttığı gördüğümde durdum. Orayı kanatamazdım, zaten tırnaklarım da iğneler kadar kanatacak güve sahip değildi. O kızarıklık bir süre yetebilirdi. Belki göğsümün daraldığını hissettiğimde rahatlamamı sağlayacak şey buydu.

Saçlarımdan damlayan suyun soğukluğunun bedenime değiyor olması beni gerdiğinde banyo havlusuna uzandım ve sardım bedenimi. Ben o gün...

Ben o gün ilk defa kolum dışında bedenimin başka bir bölgesine zarar verdim. Kendimi sorgulamam yine en başa döndü. Kalbin acıyor, ruhun daralıyor, anlatsam geçer diyorsun ama anlamıyorlar diye susuyorsun. Sen bütün bunlarla nereye kadar yaşayacağını sanıyorsun?

*

"Eğer konuşabilseydim benim kelimelerim rengarenk olurdu..."

KESİK // TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin