KESİK 7

282 18 2
                                    

Bilmem kaç tane dizi izledim, kaç tane satırlar doldurdum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bilmem kaç tane dizi izledim, kaç tane satırlar doldurdum. Hayatımı test kitaplarıyla dizilere adasam bundan sonra gayet de güzel yaşabilecek bir durumda gibiydi. Gözlerimi açınca test kitapları, gözlerimi kapatmadan en acıklı sahnelerinden biri olan bir dizi... Ben yaşadığımı hissetmiyorum artık.

Yaşamanın nefes almakla olmadığını öğrendim.

Kendi hayatım dışında kaç tane hayatın içinde bulundum saymadım, bilmiyorum. Her filmde ana karaktere bürünüp bambaşka şeylerin içinde buluyorum kendimi. Ama son zamanlarda fark ettiğim ve sık sık telefonun ekranını kapatıp düşünmeme neden olan bir şeyler var. Kendi yaşamımdan sıyrılıp başka bir hayali yaşamın içinde kendimş bulmak için açtığım bir dizide kendini çıkmazda hisseden bir karakter gördüğüm anda "Ben olsam çoktan intihar etmiştim, nasıl dayanıyor bunlar?" cümlesi karşılıyor beni zihnimde. Ve o zaman buz gibi gerçeklerle karşılaşıyorum. Ben ölümü kabullenmişim. Vazgeçmeyi, çaresizliği, çabalamamayı literatürümün en başına koymam hiç de zor olmamış.

"İsmet İnönü Caddesi" İneceğim durağını adını otobüste duyduğumda bakışlarımı aceleyle etrafıma çevirdim. Bu aralar dalıp dalıp gitmelerim beni zorlamaya başlamıştı. Aceleyle toparlanıp kapılar açıldığında anda dışarı attım kendimi. Hafif bir rüzgar beni her zamanki gibi karşıladığında duraksamadan üç geçide yöneldim. Genelde cadde olmasına rağmen yoldan geçmeyi tercih edenler sayesinde üst geçitten geçen kişiler çok nadir oluyordu. Bense kış ayları haricinde okul için hep bu yolu kullanıyordum.

Adımlarımı yavaşlattığımda yukarıya ulaşırken etrafa bir göz attım tekrar. Sol tarafta kalan bir okulun arkasından geniş alanlar görünüyordu. Ve tabi ki yüksekte olduğum için burada daha çok hissediyordum rüzgarı. O sırada geçidin karşısından buraya yürüyen kızı fark ettim. Üzerinde bir askılı tişört ve dar kot pantolon vardı. Saçlarını tepeden toplamıştı ve yüzünde çok yakıştığını söyleyebileceğim bir makyaj vardı. Elindeki telefonla uğraştığından o beni fark etmedi ve yanımdan geçip gitti. Ama benim zihnim bütün uyarılarla beraber onu fark etmişti. Adımlarım yavaş yavaş duraksarken yanımdan geçen yirmili yaşlardaki o kızın yerinde olamayacağım gerçeği karşıladı beni.

Ben bedenimi asla onun gibi açamayacaktım. Kollarım asla onunkiler gibi çiziksiz olmayacaktı. Saçlarım asla kendi istediğim şekilde salık kalmayacaktı. Yüzümde makyajtan hiçbir iz olamayacaktı. Yakışmazdı ki bana zaten. O yaratılırken kendisine verilmiş güzelliğiyle kendini beğenebilecek bir kızdı. Aynaya baktığında benim kendime söylediklerimi o da kendine söylemiyor olmalıydı. Bir sokağın ortasında aniden gelen yok olma hissi sadece bana aitti. Bu dünyaya gelirken onlardan biri olma şansımı kaybetmiştim ben.

Herkes özeldir, zırvalıklarını kendini avutmak için kullanan insan toplulukları gibi gerçekleri görmezden gelemiyordum. Ben özel biri değilim, mutlu biri değilim, güzel biri değilim, iyi biri hiç değilim. Aslında bakarsanız... Ben sanırım dünyaya gelmesi gereken insanlardan biri hiç değilim.

Elimi çenemin altından başörtüme attığımda geçidin demirliklerine tutundum. Şu an burada bunu çıkartma şansım varken ben hâlâ neden böyleydim? Zihnimde bir yerde çocukluğumdan bana aşılanmış cehennem korkusu dışında bir şey var mıydı beni durduran? Bu durumu seven, başörtüsüne aşık kızlardan biri neden olamadım ben? Annemin istediği gibi kalbi imanla dolmuş biri olabilirdim. Annemin istediği kız çocuğu olabilirdim. Ama olamıyorum.

Allah'ım affet. Ben bu yükü taşıyamıyorum. Ben bunu bir yükten daha fazlası olarak göremiyorum.

"Sakin ol. Sakin ol. Derin nefes al. Geçecek. Eve gideceksin ve bu üzerindekilerden kurtulacaksın. Sakin ol." Kendime verebileceğim tek teselliydi sakin kalmaya çalışmam. Buradan gitmem gerekiyordu. Daha fazla böyle durmadan buradan gitmek ve evde soyunup sıcak suyun altına girmek. Bu şekilde dışarı çıkmamalıydım. Az buçuk kalmış olan aklımı kaybetmeme ramak kala ayakta durmam gerekiyordu.

Hızlı adımlarla üst geçitten aşağı inerken otobüs gelene kadar evime giden yola yürümeye devam ettim. Bu şekilde okula gidemezdim. Bu şekilde kimseye görünmek istemiyordum. Kendime bile. Bu yüzden anahtarla kapıyı açtığım anda içeriden gelen seslere kulak asmadan çantayı kapının kenarına bıraktım ve banyoya yöneldim. Kapıyı sıkıca kapatıp kilitler kilitlemez suyu açtım ve baskın sesin su olmasına izin verdim. İçeride anneannem olmalıydı, akşam bu saatte eve dönmemi anneme anlatacaktı. Ama sanırım o söylemese bile ben söylemek zorunda kalacaktım. Çünkü bu saatten sonra bırakın okulu, dışarı çıkmayı falan penceren başımı çıkartacağımı dahi sanmıyordum.

Sıcak su o gün yine bedenimle buluştu. Ben yine hıçkıra hıçkıra ağladım. Banyonun bir köşesine çöküp tırnaklarımı avuç içlerime bastırmak kaçınılmaz oldu. O gün orada umutlarımı tükettiğimi hissettim. Geleceğime dair bütün planlarımı bedenim bozdu. Bugün başıma taktığım şalı banyodan çıkar çıkmaz elime geçen ilk makasla kesip parçaladım. Sonra makasın ucunu kendime doğrulttum.

Tam şu an bunu batırsaydım ne olurdu? Belki canım yanar ve ağzımdan küçük bir çığlık kaçardı. Anneannem bunu belki dikkate bile almaz, belki de alır ve beni böyle görünce lanetler okuyarak annemi arardı. Acı çekerdim karnıma batırdığım o metalden dolayı. Sonra... ambulans yetişemez ve ben orada öylece kalabilirdim. Ruhum bedenimden ayrılabilirdi. İçinde bulunduğum ikilemden kurtulurdum, seçim yapmak zorunda kalmazdım, nefret ettiğim her şey bu dünyada kalırken ben bambaşka bir aleme geçerdim.

Yapmadım, yapamadım.

Belki bugün almadı ama yemin ediyorum bir gece olacak. Ve ben o gece gökyüzündeki en parlak yıldız olacağım.

*

Ve ben o gece gökyüzündeki en parlak yıldız olacağım...

KESİK // TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now