1. BÖLÜM : ÖLÜ PRENSES FİRARİ

60 13 10
                                    

"Burası sandığınız kadar masum değil. Bu hikaye sandığınız kadar temiz değil. Hepimiz suçluyuz. Hepimiz ölüm kokuyoruz."

_

Yaşayan ölü, Aster.

Nikerofya sarayı alev altındaydı. Barnaby , sarayın önünde bir sedyede oturmuş oksijen makinasıyla nefes almaya çalışıyor aynı zamanda da bekliyordu. O kurtulmuştu fakat kızı ve eşi hala saraydaydı. Ateşin parlaklığı gözlerini kamaştırdı. Saray gözlerinin önünde kül oluyordu. Bir itfaiye görevlisinin karısıyla beraber çıktığını görünce endişeyle ayağa kalktı. Virna cansız bir şekilde yatıyordu, yüzü kapkaraydı. Karısının ölü bedenine sarılıp birkaç gözyaşı akıttı. Yaşıyor olduğunu duymak için itfaiyeciye umutla baktı fakat itfaiyecinin üzgün gözleri ona duymak istediği şeyi söylemiyordu. Elini Virna'nın boynuna götürüp nabzını ölçtü. Karısı ölmüştü.

"Kızım." diye fısıldadı. "Dalya nerede ? O yaşıyor değil mi?" İtfaiyeci bu sefer de yere baktı Kızının bedeni bile çıkartılamamıştı. Barnaby göz yaşları içinde fenalaştı. Doktorlar onu götürürken son kez seslendi. "Karım Virna, hamileydi.."

Ateş kaosunu aldığında bu sefer tek dönmemişti. Kralın kızı ve eşi de sonsuzluğa misafir oldu.

Barnaby hastanedeyken bir mucize beliriverdi. Virna'nın karnında ki çocuk yaşıyordu. Güneş gibi parlak saçlara ay gibi beyaz bir tene ve orman gibi yeşil gözlere sahip olan bebek babasının tek yaşam kaynağı oldu.

Aynı zamanda sinsi intikam planlarının ilk tohumlarını yeşertti.

_

Bir kaç hıçkırık sesi ve iç çekmeler dışında etraf tamamen sessizdi. Ortamdaki aşırı dozda ki gerginlik insanı fazlasıyla stres ediyordu. Aşağısı ise buradan daha fena haldeydi ; çığlık sesleri ve kriz geçiren insanlar...

Ölecek olanlar çoktan her şeyi kabullenmişti fakat aşağıdakiler gerçeği sindirememiş canhıraşça dehşet saçıyorlardı. Tek yaptıkları polislerin işini zorlaştırmaktı. Para için bile olsa bu insanlara katlanmanın zor olduğunu düşündüm. İnsanlar ne kadar sevdiklerini ölüme gönderse de sonuçta arkalarından ağladıkları kişiler ağır birer suçluydu.

Havalanan uçakta camdan bakarken babamın benim arkamdan ağlaması için tuttuğu kadını gördüm. Kadın çığlıklar atıyor , yerlerde sürünüyor aldığı paranın görevini yerine getiriyordu. Benim fikrimce ise bu tamamen saçmalıktı.

Babam kimsenin benden şüphelenmemesi için mahkum uçağına bindiğimde arkamdan ağlayacak bir kadın tutmuştu. Kimsenin böyle bir ortamda benim arkamdan ağlayan birinin olup olmadığını umursamayacağını, o kadının sadece polislere zorluk çıkaracağını babama defalarca anlatsam da beni dinlememişti.

Babam inatçı biriydi. Belki de şu an kendi topraklarımda prenses gibi yaşayabileceğim yerde aptal bir kaç dosya için gizli yollarla düşman topraklara geçmemin tek sebebi onun inatçılığıydı.

Aynı gezgende dostça yaşamak yerine birbirlerine düşman olmayı tercih eden atalarıma bir kez daha lanet ettim.

Ülkemde gizemli bir şekilde yangınlar çıkıyordu ve benim doğduğum gün sarayda çıkan bu büyük yangınların birinde annemi ve ablamı kaybetmiştim. Olağanüstü yangınlar nedeniyle zaten huzursuz olan halk kraliçenin ve prensesin ölümüyle daha da panik yapmaya başlamıştı ve ölmeden önce hamile olan kraliçenin karnındaki bebek kimsenin aklına gelmemişti zaten hayatta olmam da bir mucizeydi.

Saraydaki kargaşayı fırsat bilen babam beni halka ölü göstermişti ve yangınlara sebep olduğunu düşündüğü dosyaları almam için beni büyütmüştü.

YILDIZ ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now