8. BÖLÜM : ANOMALİLER

5 2 5
                                    

Kulağımı okşayan kuş sesleriyle aydınlık sabaha gözlerimi araladım. Sıcak hava tenimi ısıtırken hiç planladığım gibi gitmeyen olaylar beynimde fırtına etkisi yaratıyordu.

Gece çektiğim güzel uyku bedenimi tüm yorgunluklardan arındırmıştı ama düşüncelerim susmuyordu. Sanki kafamın içinde çok geveze bir adam varmış gibi.

Aslında dünü kolay atlattığım için mutluydum. Marvinle karşılaşmamızın berbat bir tesadüf olduğunu düşünmüştüm fakat sandığım kadar da kötü bir karşılaşma değildi. Tahmin ettiğimden daha az tepki vermiş ve sorularını ertelemişti.

En son ona çok önemli bir göreve gidiyorum diyip konuşmayı kesmem normal olarak aklında bir sürü soru biriktirmişti. Ona hak veriyordum. Sasla'da Marvin'le karşılaşmak beni bir yalan makinesine dönüştürsede sarayda kalmak dosyaları bulmamı oldukça kolaylaştıracaktı.

Milyonlar verdiğim ev sanırım boşa gidecekti ama şu anda onun için üzülecek durumda değildim. O dosyaları ele geçirirsem milyonlar benim için gereksiz kalacaktı.

Kapımın çalmasıyla yataktan doğrularak gir diye seslendim. Kızıl hizmetli kız odama girmeden kapının eşiğinde durdu.

"Kralımız sizi bahçede kahvaltıya davet ediyor."

Pencereden dışarı doğru baktım. Bu güzel havada bahçede kahvaltı yapmak kesinlikle muhteşem bir fikirdi fakat benim ilk önce mahkumlarla konuşmam gerekiyordu ayrıcalıkla kahvaltıda Marvin'in sorularını cevaplamam gerekecekti ve geçerli yalanlara sahip değildim.

"Ona kahvaltıya yetişemeyeceğimi söyle. Mahkum katında eşyalarımı unutmuşum ilk önce onları alacağım sonra da duş almam gerekiyor."

Hizmetli kız başıyla beni onayladıktan sonra kapıyı kapatıp odadan çıktı. Mahkum katına inmeden önce boy aynasına geçip kendime baktım. Saçlarım deli gibi dağılmış ve birbirine girmişti. Sarı tutamlarımı elimle geçiştirme düzeltmeye çalışsam da pek işe yaramadı.

Bu tutamları banyo dışında hiçbir şey düzeltemezdi. Mahkumlarla konuştuktan sonra ilk işim güzel bir duş almak olacaktı.

Yüzüm ise saçlarımın aksine daha canlı ve daha güzel gözüküyordu. Bu moralimi biraz daha düzeltsede amacımın güzel görünmek olmadığını kendime hatırlattım. Tek odaklanmam gereken şey dosyalardı.

Uzun koridorda mahkum katına inen merdivenlere kadar ilerledim. Merdivenlerin yanında duran gösterişli asansör dikkatimi çekti. Altın kaplamalı gümüş detaylarla ve elmaslarla süslenmiş bu asansöre binmeye karar verdim.

Bir asansörü bu kadar süslemek ne kadar mantıksız olsa da saraya ve diğer eşyalara oldukça uyumlu duruyordu. Sasla sarayı gerçekten değişik bir tasarıma sahipti. Dışarıdan korkunç bir kaleyi andırıyor fakat içeri girildiğinde tamamen farklı bir atmosferle karşılaşılıyordu.

Her yerde değerli taşların bulunduğu bu yerde asansörün bu denli gösterişe sahip olması pek de şaşırılacak bir durum değildi fakat bu asansörün içini de oldukça merak etmiştim.

Asansörü çağırmak için tuşa basacağım sırada butonun bulunması gereken yerde boşluk görmemle üzülerek merdivenlere yöneldim. Bu asansörü nasıl çağırıyorlardı ? Şimdilik vakit kaybetmemek için merdivenlerden inmeye başlamıştım fakat birgün kesinlikle bu asansörü deneyecektim.

Uzun merdivenleri nihayet bitirip mahkum katına indiğimde birkaç saniye soluklandım.

Beni gören Una ve Magnus'un "Faylin" diye bağırmasıyla arkamı dönüp onlara doğru ilerledim.

"Anahtarı buldun mu ?" dedi Una heyecanla. Umutsuzca başımı salladığımda küçük bir çocuk gibi dudaklarını büktü.

"İçerde ne oldu ? Prens Eldon sana ne yaptı?"

YILDIZ ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now