I - XII

31 9 10
                                    

B A H A R & D E V R İ M

18 Temmuz 2005
Pazartesi
Varnata, Avarya

Öğlen vaktiydi ve ortalık, insanı, benliğiyle ilgili çözümsüz sorulara daldıracak kadar sessizdi. Güneş yolları yakıyordu. Asfalt sıcaktan titreşiyor ve ıslanmış gibi görünüyordu. Sinek vızıltısı bile yoktu ortalıkta, kaldırımlar bomboştu, yalnızca parmak arası pembe terlik ve kot pantolon giymiş bir genç kız yürüyordu.

Doğdu ailesinin kavga ve gürültüden geçilmeyen evi, boşanmayla beraber bir anda sessizleşmişti. Yılmaz pılını pırtısını toplayıp Felke'ye taşınmış, Katya da kendisini parti binasına kapatıp teorik çalışmalara vermişti. Devrim günün çoğunu yalnız geçiriyor ve bitimsiz can sıkıntısıyla mücadele ediyordu.

O günkü iç sesini susturma yöntemi sokaklarda amaçsızca dolaşmaktı. Bedenini yorduğunda zihnindeki acıyı daha az duyuyordu. Cüzdan büyüklüğündeki açık mavi örgü çantasına anahtar atıp evden çıkmış ve hiç bilmediği bir yönde yürümeye başlamıştı. Yaklaşık iki saat yürüyüşten sonra geniş caddelerin ve büyük sitelerin yer aldığı bir semte vardı.

Kiraz kırmızısı bir apartmanın yanından geçerken bakışları beşinci katın penceresine takıldı. İçerideki hareketlilik dikkatini çekmişti. Değişen desenler, yeri değişen eşyalar... Bir süre sonra, aynı dairede başka bir pencere açıldı ve dağınık topuzlu bir baş aşağıya sarktı.

İnce ve güçlü bir ses "Devo!" diye bağırdı.

Yerdeki kız da "Bahattin!" diye bağırarak cevap verdi.

Devrim, Bahargilin evinin önündeydi. Bakilik Lisesi'nde 10. sınıfı bitiren iki kız, tarih sınavından önce kopya çekme konusunda tartışmış olsalar bile zehir olayından sonra yakınlaşmışlardı.

Bahar pencereden çekildi ve birkaç dakika sonra dış kapıda eşofmanlarıyla belirdi. Koşarak arkadaşının yanına gelip "Hoş geldin." dedi ve elinden tutup üzerinde büyük harflerle Ab-ı Hayat İnşaat, Gül Sitesi, O Blok yazılı binaya götürdü.

Asansör ışığı sarışın kızın yüzündeki solgunluğu açığa vuruyordu. Bahar arkadaşının suratına dikkatlice baktıktan sonra "Devo?" dedi. "Sen buraya yürüyerek mi geldin?"

"Çok mu belli oluyor?"

"Çölde susuz kalmış gibisin be kızçem!"

Daire kapısı açıktı. İçeride hummalı bir hazırlık sürdüğü belli oluyordu. Açılıp kapanan kapılar, odadan odaya geçen insanlar vardı.

"Hayırdır? Taşınıyor musunuz?"

"Sayılır kankacığım. Düğüne taşınıyoruz." dedi kız sırıtarak.

"Aaa, kimin düğünü? Yoksa Yaz abla mı evleniyor?" dedikten sonra gülüp elini ağzına götürdü.

Bahar cevap vermek yerine vestiyerdeki kartı Devrim'e uzattı. Pembeler içinde simli bir davetiye, okuyanlarını Hazan ve Adil'in düğününe çağırıyordu.

"Bırçetkam evleniyor!"

Bırçetka, Rumeli ağzında kız kuzen demekti ve Avarya'da da kullanılan bir kelimeydi.

Buzdolabından çıkardığı renkli karton şişeden ince uzun bardağa karışık meyve suyu doldurup arkadaşına verdi ve mutfaktan fırladı. Beş dakika sonra bir poşetle tekrar mutfağa koştu.

Poşette eski albümler, fotoğraflar vardı. "Bak!" dedi bir fotoğrafı, meyve suyunu içen Devrim'in önünde sallayarak. Büyük boylu vesikalık bir fotoğraftı. Hazan'ın koyu kahverengi uzun saçları kepin altından çıkarak lacivert cübbenin üzerine şelale gibi dökülmüştü. Çehresi iki kuzenine benzemiyordu. Yüz hatları köşeli, kaşları düz, gözleri badem, kirpikleri sıktı. Bakışları sertti fakat bu hâl öfkeli oluşundan değil, yüzünün doğal duruşundan ileri geliyordu. Hafifçe tebessüm eden dudakları vişneçürüğü bir rujla renklenmişti.

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin