I - IX

36 11 20
                                    

K A T Y A

8 Haziran 2005
Çarşamba
Varnata, Avarya

Yorgun hâkim sarı ağırlıklı döşenmiş mahkeme salonuna girdi. Kürsünün üç ahşap basamağını ağır ağır çıktı. Yaşlılığın rüzgârı yüzünü denizin yüzeyi gibi kırıştırmış, yılların yükünü göz torbasına doldurmuştu. Sapsarı buğday tarlasındaki tek ağaç gibi ayakta dururken içeriye göz attı ve salonun ince uzun pencerelerinden duruşma için gelenlerin yüzüne doğruca güneş ışığı vurduğunu fark etti. Mübaşire işaret ederek perdeyi çektirdi.

Yerine oturup dosyayı eline aldı. Beyaz sayfa üzerinde uçuşan harfleri kaş çatıp gözlerini kısmasına rağmen seçemeyince yakasında asılı duran yakın gözlüğünü taktı. Yargıcın yaşlanarak gözlüğe muhtaç kalan gözleri bugüne dek binlerce dava dosyasını okumuş; binlerce yuvanın sona erişine, ailenin parçalanışına, eski âşıkların düşman kesilmesine tanık olmuştu. Kusursuzluk özlemini özünde taşıyan insan, kendisi gibi birinde böyle bir üstünlüğü bulamayacağını idrak edemiyor ve yoğun tutkunun sisi kalbinden kalkınca aradığını ona veremeyen eşini suçluyordu. Kimi çift yenilgiyi sessizce kabul edip anlaşmalı boşanıyor; kimisiyse malı, mülkü, çocukları ortaya atıp yıllarca çekişiyordu.

Hâkim kişisel bir kanaat olarak çekişmeli davaları karı koca arasındaki bağın kopmaya direnmesi, canına kastedilen bir hayvanın saldırganlaşması gibi şekil değiştirerek acı ve öfkeli bir hale dönüşmesi olarak görürdü. Bu yüzden kavgalı çiftlere, bu hallerinin karanlığa doğru evrilmiş bir tür sevgi olduğunu söyler, iletişim sorunlarını çözerek bu sevgiyi iyileştirmeleri yönünde öğüt verir ve boşanmayı yetkisi yettiği kadarıyla geciktirirdi. Buna karşın anlaşmalı boşanmalar karşısında elsiz ayaksız kalıyordu. Sessizce ayrılanlar kafalarında evliliği bitirmiş ve aile bağını Büyük İskender'in Gordion düğümünü kesip attığı gibi koparmış oluyordu. Şu an karşısında olan dava bir anlaşmalı boşanma davasıydı.

Başını kaldırıp salona bir kez daha baktı ve gördüğü yüzü tanımasına şaşırdı. Hüzünlü bir şekilde ayakta dikilen bu kadın Avarya'nın ateşli siyasetçilerinden Katya Doğdu'dan başkası değildi. Televizyondaki halinden pek farklı, pek ufak tefekti. İrice memelerini gizleyen siyah body üzerine yavruağzı takım elbise giymiş ve siyah topuklu ayakkabılarla tamamlamıştı. Rengini asırlarla yitirmiş bir antik Roma heykeli gibi soluktu. Pudra, hafifçe allık ve sürme hariç yüzü makyajsızdı. Saçları meclisteki gibi fönlü değil, dağınık topuzdu.

Hemen yanında sandalyeye oturmuş ve omuzlarını düşürmüş bir adam vardı. Tıraşlı olmasına rağmen bakımlı görünmüyordu, yanakları çökük, fırça saçları dağınıktı. Krem renkli kısa kollu gömleği çuval gibi bol duruyordu. Fırtınalı gecede tam ortasından kırılmış bir direği andırıyordu.

İzleyici koltuklarındaysa ergenlik çağında sarışın bir kız vardı. Kafası tonlarca ağırlıkta gibiydi, yanağının altına koyduğu tek eliyle kafasını tutmaya çalışıyor lakin başarılı olamıyordu. Yazlık açık mavi bir gömlekle kot pantolon giymişti. Saçları plastik bir tokayla toplanmış, fakat çözüleyazmış; şişen göz kapakları sıkça kapanıp açılıyordu. Yargıç az kalsın kıza uyuması için yer gösterecekti. Bunun yerine Katya'ya oturmasını söyledi ve sesli, derin bir nefes alıp davayı başlattı.

Dava dilekçesinde Katya davacı, Yılmaz ise davalı olarak görünüyordu. Aralarında yaşanan geçimsizliğin yaşantılarını zora soktuğu ve evlilik birliğinin sürdürülmesini imkansız hale getirdiğine dair şablon ifadeler vardı.

Protokol kısa ve öz bir şekilde hazırlanmıştı. Ortak tek çocukları Devrim'in velayeti Katya'da kalacak, Yılmaz Devrim için iştirak nafakası ödeyecekti. 1978 model kırmızı renkli Volkswagen Golf markalı araçları satılıp elde edilen gelir yarı yarıya paylaşılacaktı.

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin