I - II

354 70 575
                                    

Y A Z

22 Mayıs 2005
Pazar
Varnata, Avarya

Açık sarı ip çiçeklerin işlendiği tül sabah rüzgârının etkisiyle oynadı. Yatakta uzanan Yaz Larende yorganına biraz daha sarıldı, kızarmış mavi gözleri geceden beri fal taşı gibi açıktı.

Gün ışığının doğrudan vurduğu duvarında siyah beyaz fotoğraflar asılıydı. Yaz, örnek aldığı, Türk dünyasının liderlerinin fotoğraflarını evdeki yazıcıdan çıkarıp duvara asmıştı. En üstte üç lider vardı, birisi Atatürk'tü, hemen yanında Türk bayrağı, onun yanında İstiklal Marşı yazılı A4 çıktısı bantlanmıştı. Diğerleri de Avarya'nın kurucuları Ferhat Altay Okay ve Yadigâr Alkan'dı. Avar bayrağı ve milli marşı, iki kurucu liderin yüzlerinin tam ortasındaydı. Birçok Türk liderinin ve Türk cumhuriyetlerinin bayrakları da düzenli bir şekilde yerleştirilmişti.

Odanın sahibi, garip bir eksiklik hissederek duvara uzun süre baktı ve en sonunda turkuaz renkli Uygur bayrağının hemen altında olması gereken parçanın halının üzerinde olduğunu fark etti. Kareli defterinden kestiği sayfaya kırmızı simli kalemle, Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için yaptığı mücadeleyle tanınan "Altay Kartalı" lakaplı Osman Batur'un şu sözlerini yazmıştı:

"Ben can verebilirim. Milletim, dünya durdukça mücadeleye devam edecektir!"

Belini doğrulttu. Kıvırcık saçları kafasının arkasında toplanmıştı. Aniden kalktığı için başı dönmüş, gözleri kararmıştı. Tek hamleyle eğilip yerdeki kâğıdı aldı, arkasındaki bandın yapışkanını kontrol etti ve duvardaki yerine bastırdı. Yaylanarak ayağa kalktı. Yalın ayak yere basıyordu. Pembe şortu ve ayıcıklı tişörtü ile odasından çıkarken üzerinde çocukluğundan izler taşımaktaydı.

Yüzünü yıkarken yeni güne biraz daha alıştı. Mutfağı evin geri kalanından ayıran ip perdeden geçtiğinde ailesini kahvaltı masasında buldu. Babası Alihan, polo yaka tişörtünü giymiş, gözlüğünü takmış, kızarmış ekmeğine tereyağı sürüyordu. Annesi Sevtap, dökülen saçlarının yiyeceklere girmesini engellemek için başına bir tülbent dolamış, çayını yudumluyordu. Kardeşi ise okulunun tatil olmasının sevinciyle sandalyede ileri geri sallanıyor, çikolatalı sütlü gevreğine kaşık sallıyor ve çizgi filme bakıyordu. O anki davranışlarına bakan onu yedi yaşında sanırdı, ne var ki Bahar, on beş yaşında bir liseliydi.

Yaz'ın içeri girdiğini anladığı vakit sandalyesini çevirdi ve kocaman güldü. Yüzü ablasına nispeten yuvarlaktı, saçları da koyu kumraldı, ailenin -Yaz hariç- diğer üyeleri gibi. "Başbakan geliyor!" dedi yumruğunu kaldırarak. "Ayağa kalkın."

"Günaydın!" dedi melodili bir sesle Alihan Larende, göz ucuyla baktığı gazeteyi bir kenara bırakarak.

"Günaydın." dedi büyük kız. Dünden beri ilk kez gülümseyebilmişti, hemen sonra suratını yeniden astı.

"Bugün büyük gün." dedi gülümseyen baba. "Kızımız meclise giriyor. Yapma böyle, gülümse biraz."

"Biraz daha uyusaydın ya." dedi anne. "Kıyamam, gözlerin kıpkırmızı."

"Annen haklı, yat biraz daha istersen." dedi endişeli adam. "Gece hiç uyumamışsın."

"Uyuyamam ki..." dedi Yaz. Masadaki demlikten bardağına çay doldurdu, kızarmış ekmekten aldı, ağzında geveledi ama yiyemedi.

Yarım saat sonra Larende ailesi şık bir şekilde giyinmiş, evinden çıkmış ve oy verecekleri okula gitmek için hazırlanmıştı.

Dış görünüşüne en çok özen gösterilen elbette ki Yaz olmuştu. Saçlarını annesi yapmıştı bugün, fırçalamış ve spreyle şekil vermişti. Koyu kırmızı bir etekli takım seçmişlerdi, açık pembe gömlek, siyaha yakın bordo çorap ve ayakkabı. Boynunda kravat yoktu ama beyaz renkli bir fular vardı. Doğal görünümlü makyajı gün batımı rengindeydi ve uykusuzluğunun izlerini pudrayla ve göz damlasıyla kapatmışlardı.

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin