Bölüm 1

128 16 34
                                    


**Tamam küçük bir plan değişikliği :D İlk bölümü atmak istiyorum, geri döndüğümde başlangıçta kalmayayım ve hikayeyi devam ettireyim diye. Neyse iyi okumalar dilerim umarım yeni hikayemi beğenirsiniz.**

Hayal meyal hatırlıyorum da eskiden sıcak bir aileye sahiptim. Kaldığımız ev oldukça küçüktü. Yani muhtemelen oldukça fakirdik. Yine de o günleri düşündükçe içimde bir hareketlenme hissediyorum. Hissettiğim şey. Ailemi gözlerimin önümde katleden Refireye duyduğum öfke değil. Farklı bir şey... Ne olduğunu anlamadığım ama Özlem duyduğum bir şey Bazen düşünüyorum acaba ne olurdu diye.

O gün o lanet Refire Ablamı görmeseydi? O gün ablamın öylece yanından gitseydi. Yatağımın altında ağlayarak onun yardım çığlıklarını dinlemeseydim. ELİMDEN HİÇ BİR ŞEY GELMEDİĞİNDEKİ ÇARESİZLİĞİ HİÇ HİSSETMESEYDİM... Ne olurdu? Ya babam onu durdursaydı Durdurabilir miydi ki? Durdurtmamıştı işte, kanlar içinde yere serili vermişti işte. Sonrası malum önce annem sonra ablam...
Hepsini gördüm. Haykırmak istedim. O Refirenin üstüne atlamak istedim. Canını yakmak istedim O APTAL BOYNUNU ELLERİMLE, TIRNAKLARIMLA KAZIYARAK PARÇALAMAK İSTEDİM! Peki yapabilir miydim? Hayır hiçbirini yapamazdım. Benim ölmediğimi mi düşünüyorsunuz? Hayır ben o gün öldüm... Belki bedenim ölmedi ama ben çoktan öldüm...

O gün Refire gittiğinde yatağın altından çıkışımı hatırlıyorum. Acı, keder, öfke, nefret, bu kavramları 6 yaşındaki bir çocuk ne kadar anlayabilirdi ya da kavrayabilir miydi ? Hayır kavrayamazdı. Bende kavrayamadım. Hatta bir anlığına hiçbir şey hissedemedim. Benim ölmem bu kadar kolay olmuştu işte.

Yatağın altından çıkarak hıçkıra hıçkıra ağlayıp... Ablama koştuğumu hatırlıyorum, dingin bir denizi hatırlatan okyanus mavisi gözlerinin açık olduğunu ve ölmeden önce ağladığını belli eden narin göz yaşlarının hâlâ yanaklarında olduğunu hatırlıyorum. Ben bunu hak etmemiştim, istediğim tek bir şey vardı. Aileme büyüyünce sahip çıkabilmek, sevgili ablamı koruyabilmek. Peki sonuç neydi? Hüsran... Oldukça büyük bir hüsran.

Hâlâ o gün yaşadıklarımı atlamadım, geceleri gözümü kapattığım her an o an aklıma girip duruyor. Sanki her seferinde ânı tekrar tekrar yaşıyorum, zaman geçtikçe acısı azalıyor ama üzüntüsü hiçbir zaman gitmiyor... Gittikçe soğuyan bedenindeki solan gözleri sanki her an beni izliyor...

Tekrardan nefret ettiğim o rüyayı görüyordum, boğuluyordum. Sanki biri beni boğazımdan tutmuş ve nefesimi kesiyor gibi zorlukla nefes alıyordum ta ki ancak fısıltı denebilecek yükseklitke bir ses boğazımdaki eli çekip atana kadar... "Psst Valar uyan hadi." diyen şefkatli ve birazda alaycı bir ses beni yavaşça kendime getirdi.

Gözlerim yavaşça aralandığında gözüme vuran güneşi engellemek için ellerimi siper ettim. Yavaşça yatağımdan doğruldum ve karşımda Sarah ı gördüm, Mücevher yeşili gözleriyle ve beline kadar gelen simsiyah saçlarıyla karşımda duruyordu, yüzünde o biricik tatlı tebessümü de eksik etmemişti.

Sarah yetimhanemize cennetten düşmüş gibiydi, etrafına neşe saçan umutlarımızı yeşerten bir kızdı, yetimhaneye geldiğim ilk gün bana çok yardımcı olmuştu ve zamanla sıkı bir dostluk oluşturmuştuk, Yaşadıklarımı ve kabuslarımı bilen tek kişide oydu. Dertleşmek istediğimde ilk ona gider ve içimdeki yangını söndürmek için aklıma gelen her şeyi ona anlatırdım.

Sarahda beni dinler tebessüm eder ve acımı söküp alıyormuşçasına beni sakinleştirirdi. Her zaman ona karşı bir sevgi ve hayranlık beslerdim. beni kabuslardan çıkarmayı başaran tek kişiydi. Devamlı etrafında dolandığım iki yılın ardından mutlak bir mutluluk kazanmıştım, bu hayatımda görebileceğim en iyi insanlardan biri belki de Sarahdı ve bunun kıymetini bilmeyi hiçbir zaman unutmadım.

Yavaşça gözlerimi ovuşturarak ayağa kalktım ve tebessüm ettim ardından Sarahın sıcak ve zarif ses tonu kulaklarıma doldu. "Günaydın uykucu minik kardeşim Valar" diyerek kıkırdadığında yüzümdeki tebessümüm arttı ve bende sakin bir ses tonuyla beraber yalan bir ciddiyetle konuştum. "Hadi ama Sarah benden sadece 10 gün daha büyüksün 8 yaşındasın ben ise 7 yaşındayım 10 güne 8 yaşıma gireceğim ama bana 5 yaşındayım gibi davranıyorsun."

Seheriumda iyilik denen şey yoktan daha azdı, genelde insanların bağış yapma amacı çöpe atacak ne kadar paraları olduklarını gösterdikleri bir güç yarışının ufak bir ayağıydı. Yani anlayacağınız bize verilen para bile bir güç gösterisiydi. İyilik ile falan pek bir ilgisi yoktu.

Sarah arkasını dönerek yürümeye başladığında bende onu takip etmeye başladım. Üstümüzde ufak tefek yırtıklar ve çizikleri olan kıyafetlerimiz vardı, yetimhane müdürü bizim için para harcamazdı aksine biz onun için harcardık, kazandığımız paranın tamamını ona verir ve iki üç ekmek parçası alırdık. Bu bizim için büyük bir şeydi çünkü bunları bile zor bulurduk, çoğu günler aç yatardık.

Aşağıya indiğimizde her zamanki gibi yetimhane müdürü tüm çocukları toplamış ve ne yapmamız gerektiğini anlattığı nutuklarını her gün yapmıyormuş gibi bir kere daha anlatıyordu. Aşağıya bizim ardımızdan da birkaç çocuk indi sıraya doğru en önden ben arkamdan Sarah iniyordu, geç kalmadığımızı düşünüyordum fakat yanılmıştım, gerçi geç kalıp kalmadığımızı belirleyen şey o aşşağılık adamın keyfiydi. Ama en azından bu gün şanslıydık, O kesindi.Tam yetimhane yöneticisinin yanından geçmek için hareketlenirken beni farketti ve yakamdan tutarak beni çekti, Sarah ve diğerleri bir korku içinde nefesini tutarken bende gözlerimin içine bakan bu pis gözlerin içine baktım.

Yetimhane müdürü yakamdan tutarken bir yandan bana öfke dolu gözlerle bakıyordu, sahi bu adam bana niye böyle bakıyordu? Ona bir zararım mı dokunmuştu? Aah evet doğru, yakın zamanda yetimhaneye dönerken biri dilendiğim paramı çalmıştı ve ben de engel olamadığım için geldiğim zaman temiz bir dayakla kapatmıştım günümü.

Şimdiyse göründüğü üzere bunun hıncını çıkarmak için beni tutuyordu, korkuyordum bedenim kontrolüm dışında titremeye başlamıştı, engel olamıyordum kendi kendime verdiğim bu mücadele yüzüme inen sert bir tokatla son buldu ve beni bıraktı gelen darbeyle beraber başımı sağa doğru yatırdım ve sağa doğru yerle buluştum, zaman içinde öğrenmiştim ki bu adamın parayı kaptıran veya yetimhaneye para getiremeyen kişilere karşı ağır cezaları vardı, bende bu cezayı çekiyordum.

Yere düşüp kafamı vurmamın ardından kısa acı dolu bir inleme ağzımdan dışarı çıkı verdi. Sarahın korkuyla çıkan sesini kulağımda duydum, yetimhane yöneticisi bana itafen bağırarak konuştu. "Herhangi biriniz bu gerizekalının yaptığı gibi parasını kaybederse, cezasına hazır olsun. Bu velet için de söylüyorum! eğer bir kere daha paranı kaybedersen seni buradan atarım!" diye sert bir konuşma yaptı.

İçimden bir ses cevap vermemi söylüyordu fakat sadece bir gerizekalı böyle bir ahmaklık yapardı. Ben ise bu yolu tercih etmedim çünkü başıma daha fazla bela almak istemiyordum. Kısa bir süre kimse sesini çıkarmaya cesaret edemedi, bende daha fazla üstüme gelmemesi için çektiğim acıyı içimde yaşıyordum.

Annem bu günlerimi görse ne derdi acaba... Büyük ihtimal kıyameti koparır ve yanıma koşardı, ardından ablam gelir bana sarılır beni altında kimsenin bana zarar veremeyeceği koruyucu kanatlarıyla sarardı...

İçimde bir savaş dönüyordu öfkemle mantığım arasında, öfkem bana adama doğru neyim varsa saldırmamı haykırıyordu. Mantığım ise ona bir şey yapamayacağımı bundan dolayı saçma bir hareket etmememi diretiyordu. Normalde öfkeme kapılmayı seçerdim fakat aradaki güç fark barizdi ve ben o kadarda salak değildim. Günün sonunda bu adamın vereceği o iki parça ekmeğe muhtaçtım.

Yetimhane müdürünün arkasını döndü ve adım sesleri benden uzaklaşmaya başladı, normalde anında bağırıp çağırır, içimde ki kederi dışarı çıkarırdım, ancak uzun zaman önce hislerimi içime gömmeyi öğrenmiştim ve bu kederi dışarı çıkarmak bana hiçbir şey kazandırmayacaktı. Benim kederimi görebilecek tek kişi Sarahdı.

Gözlerim kapalı çektiğim acının geçmesini bekliyordum, etraftaki ayak sesleri etrafıma toplanmaya başladığında gözümü yavaşça açtım ve doğruldum, yanıma ilk gelen ablam gibi gördüğüm Sarah olmuştu. Yanında bizden önce aşağı inen oda arkadaşlarımız Lucia, Edrei, ve Oren da vardı.

Hepsi endişeli gözlerle bana bakarken Sarah dizlerini kırıp yanıma oturdu ve elini omzuma atarak üzgün bir şekilde içinde kaybolmak istediğim gözleri ile bana baktı. En sonunda sakin ama endişeli bir sesle. "Valar, Sen iyi misin?" diye sordu, tabii ki de değildim ama onu endişelendirmek istemediğim için yavaşça ayağa kalktım, o da benim kalktığımı görmesiyle beraber ayaklandı.

Derin bir nefes aldım ve Sarah a dönüp acımı mümkün olduğunca gizleyip yalan bir tebessümle konuştum "İyiyim Sarah. Dert edilicek bir şey yok." dedim ardından her gün yaptığımızı yapmak için yetimhanenin kapısına doğru yürümeye başladım.

Arkamdan benimle beraber bugün dışarı çıkacak kişiler geldi, Sarah bu kişilerin içine dahil değildi onlar dün dışarıdaydılar, burada çıkış sıraları vardı. Kızlar bir gün erkekler bir gün çıkıyordu, aynı anda çıkma gibi bir olay yoktu. Neden olduğunu hep merak etmiştim ancak o şerefsize soracak halim de yoktu.

Yavaş adımlarla dilenmek için bir yere oturdum ve yerde öylece başımı eğip durmaya başladım, bu bölgede zaten bir şey demenize gerek yok. Eğer yerde bu şekilde duran birisi varsa tek anlamı dilendiği anlamına geliyordu ki burada daha öncede söylediğim gibi iyilik için kimse para vermezdi. Yetimlere yardım etmenin güç gösterisinden farkı olmadığı için kimse parayı kimin aldığını umursamazdı.

Uzun bir süreyi daha yere bakarak geçirdim, burada insanlar, özellikle de biz yetimler, çok hor görülürdü. Yani birine bakmam ve o kişinin bir soylu olması demek benim ağır bir ceza almam demekti, ayrıca bu ceza Patrain krallığı tarafından da verilmiyordu. Bildiğiniz şehir loncalarının sahipleri size ceza veriyordu, ki bu cezalar devlet tarafından verilmeyen keyfi cezalar olduğu için de hiç de kolay atlatılabilecek şeyler olmuyordu.

Bundan dolayı kafamı bir kez olsun kaldırıp etrafa bakmadım, daha önceden böyle bir durum yaşadığım için o günün korkunç anısı hâlâ sırtımda olan çapraz tek bir kesik duruyordu. Uzun süreler geçtiğinde sonunda saydığıma göre 14 bakır toplamayı başarmıştım.

Yüzümde bir tebessüm oluştu çünkü bir ekmek 4 bakırdı ve bu para dayak yememem için fazla fazla yeterdi. Yavaşça ayağa kalktım ve yetimhaneye doğru ilerlemeye başladım. Hava kararmış sokaklar zar zor görünebilir hale gelmişti, sakin adımlarla yetimhaneye yürüyordum.

Düşünüyordum, bir süredir yetimhaneden kaçma planları yapıyordum. Yeterli parayı topladığım zaman kaçacaktım tabii ki Sarahı da yanımda götürecektim. Bana her zaman ablamı hatırlatıyordu, evet aynı kişi olmayabilirdi öz ablam olmayabilirdi hatta 8 yaşında da olabilirdi. Ancak bu benim için bir şey ifade etmiyordu.

Bana olan tavırları beni dinlemesi bana yardımcı olması benim onu ablam gibi görmeme yetmişti. Yaşama amacım intikamdan başka bir şey değil iken şimdi o bana tekrardan değer verebileceğim ve sevgi görebileceğim bir kapı aralamıştı benim yaşama amacıma bir şeyler ekliyordu. Benim yerimde kim olsa o kapıyı ardına kadar açmak için uğraşırdı, bende tamda bunu yapmak istiyordum.

Düşüncelerimin içinde gezerken bir anda kafam bir şeye çarptı ve yere düştüm, karşımda o gaddar kötü insanlardan bir tanesi daha duruyordu. Hızla önünde eğildim çünkü böyle yapmaz isem daha büyük bir problem ile karşılaşabilirdim, buranın yaşam şartları böyleydi işte, yapabileceğiniz çok sınırlı şey vardı ve onurunuzu bile bir köşeye bırakmanız gerekiyordu. Tabii ki zengin veya güçlü biri değilseniz mesela benim gibi her zaman nefret ettiğim güçsüzlükte yüzen biri gibi. Vücudumun ister istemez titremesine karşı koyamadım ne kadar önünde eğil semde korkuyordum.

"Ü-Üzgünüm efendim sizi farketmeyecek kadar düşüncesiz bir aptal olduğum için sizden beni affetmeniz için özür diliyorum." dedim sesimdeki titreme yalan bir titreme değildi gerçekten korkuyordum, bu insanların vereceği cezalar beni korkudan öldürüyordu ve genelde de bu hissim doğru çıkıyordu. İçimden dualar ediyordum bana bir şey yapmasın diye paramı almasın diye...

Ama sanırım tanrı benim her zaman olduğu gibi acı çekmemi istedi, adam hızla elimi zorla açtırıp paramı aldı. Ben ise yalvarmaktan başka hiç bir şey yapamadım. "Lütfen efendim yalvarırım paramı elimden almayın, parayı teslim edemezsem efendim beni öldürür lütfen bana bu kaderi yaşatmayın yalvarıyorum!" deyip sadece ağlayıp zırlayabiliyordum adam ise sırıtıp benimle ilgilenmedi bile. Arkasına bile dönmeden sakin sakin yürüyerek benden uzaklaştı, elimden hiç bir şey gelmiyordu yapabildiğim tek şey kendime güçsüz olduğum için lanet etmekti...

***

Şimdi elimde kalan şey sıfır dı, koca bir sıfır! kendi içimde bir kavga başlamıştı gözlerimde hayal kırıklığının izleri vardı. İçimdeki kaos en tepeden zirve olduğu bir durum yaşıyordum, ancak bu durum bana hiç bir şey kazandırmayacaktı bunu çok iyi biliyordum, kaderimi kabullenip önüme bakmaktan başka seçeneğim yoktu.

Yavaş adımlarla yetimhanenin önüne geldiğimde herkes çoktan gelmişti ve beni gözlüyorlardı, psikolojisi en bozuk olanlardan biri ben olabilirdim fakat yetimhane içinde çokca insanlara faydam dokunmuştu, elimden geldiğince herkese yardım etmeyi denemiştim ve karşılığında çok sevdiğim dostlar kazandım.

Yetimhane müdürü bana bakarken yavaş yürüşümden dolayımı yoksa başka bir sebep den mi olduğunu bilemediğim şekilde sinirle bana bakıyordu, sanırım benim bu halimin kötü bir şey olduğunda olduğunu anlamıştı ve sanırım bu gün hayatımın en büyük darbelerinden bir tanesine daha ev sahipliği yapacaktım.

Şerefsizliğin en büyük temsilcisi dediğim şerefsiz yeniden üstüme doğru geldi ve suratıma sert bir tokadı anında bastı, daha ne konuşmuştum nede başka bir şey söyleyebilmiştim anında yere yıkıldım ve yüzüm yerle buluştu dudağımdan hafifçe kan çıkmaya başlamıştı, arkamdan da sinirli bir bağırış kendini gösterdi. "Seni küçük budala! tekrardan paranı kaptırdın değil mi? bundan sonra buraya bir daha adım bile atmayacaksın seni küçük velet! şimdi defol git sokağa!" diyerek haykırdı herkes şok ifadelerle bana bakarken ben yavaşça yerden kalktım ve bir kere daha yaşadığım hayata lanet ettim, büyük bahçeyi çevreleyen demirliklerin çıkış noktası olan kapıya doğru yöneldim ve çıkmadan önce omzumdan son kez arkadaşlarıma baktım.

Normalde yaşadıklarım benim için zaten ölümden beterdi ve ben zaten üzüldüğüm bir hayat yaşıyordum bundan dolayı arkadaşlarımın üzüldüğünü görmek benim için pek bir şey değildi fakat bir kişiyi gördüm... O an tüm hayatım gözlerimin önünden geçti, duygularım bedenime ve beynime akın etti gözlerim görmemek istedi, aklım yalanlamak istedi ama gerçekti...

Ablam gibi gördüğüm Sarah yerde dizlerini kırmış bir şekilde ağlıyordu... Yanına gitmek istedim o lanet şerefsiz bana bakarken yapamadım en azından veda etmek istedim yapamadım, elimden gelen tek şey uzaklaşmaktı güçsüz olmaktan nefret ettim her defasında kendime laf ettim, hayatıma yeni bir amaç eklemiştim şimdi ne olmuştu? tekrardan aynı şey ve aynı durum.

Daha fazla dayanamayacağımı farkettiğimde arkamı dönüp dışarı çıktım, sol tarafa yetimhaneden koşarak uzaklaştım gözlerim bir şelale oluşmuş akıyordu, duygularımla beslenen ve bundan dolayı hiçbir zaman durmayacakmış gibi akan bir şelale...

İçimde bir sinir bir öfke tekrardan alevlenmişti, saf bir öldürme isteği üstümde baştan aşağı dolanıyordu ara küçük bir sokağa girdiğimde geceydi, yere çöktüm ve gözlerimi ellerimle kapattım. Lanet ettim... Her yaşadığım şey için, bu kadere sahip olduğum için, ablam dediğim kişiyi ağlattığım için, gerçek ablamı koruyamadığım için, ve daha bir çok şey için tüm dünyaya öfke kustum.

Karanlık ÖlümWhere stories live. Discover now