Bölüm 11 Karanlığın Kılıcı

13 5 2
                                    

"Deniz mahsulü ürünlerimizde indirim var!" Aplos krallığının deniz kıyısı olan şehri Khoit e gelmiştik, Anilia ve diğer suikastçılarımla beraber insanlar toplanmadan hızlıca çatılara çıkmıştık. Cyrus u hissetmeye çalışıyordum ancak çok zordu. Manamı ve kanla beslenen iblis enerjimi çok yoruyordu.

Bir süre daha böyle bekledikten sonra sonunda Cyrus un olduğu yeri hissetmeye başladım, arkamda olan Aniliaya döndüm omzumun üzerinden. "Gidiyoruz." dedim, hızla başını salladı ve diğerlerine seslendi, önden hızlıca diğer çatıya atıldım ve koşmaya başladım.

Bir süre çatıların üzerinden kimseye fark ettirmeden ilerledik, karşımıza Gece Avcıları loncasının casuslarına sahip bir mekanın çıkmasını bekliyordum, önce at almalıydık ve öylece birine gidip at alamazdım, beni maskemden Patrain krallığında olduğu gibi tanıyamazlardı tabii, ancak namım kesinlikle beni ele verecekti.

Bir süre daha ilerlediğimizde bir meyhane gözüme çarptı, diğer yerlere göre oldukça köşede kalmıştı. Elimi kaldırarak durmalarını işaret ettim, Anilia yanıma gelerek durdu, diğerleri de geride bekledi.

Gözlerimi kapatarak odaklandım ve auramı etrafa sessizce saldım, meyhanenin içerisinden güçlü bir kaç aura hissediyordum. Bu meyhane genel olarak yıkık dökük biryerdi, diğer meyhaneler gibi iyi tasarlanmamıştı. Ve böyle güçlü kişilerin burada olması normal değildi, ayrıca auralarını gizlemişlerdi, yoksa daha gelmeden onları hissederdim.

Omuzumun üstünden gözlerimi açarak onlara döndüm. "İçeri giriyoruz." dedim, hafif herkes başını eğdiğinde önüme döndüm.

Hızla aşağıya doğru boş olan sokağa kendimi attım. "Rüzgar kadar hafif." ayağımın altında bir hava akımı oluşarak beni yavaşlatmaya başladı, yere düşmeden önce beni hafifletti ve yere inişimi kolaylaştırdı, ardımdan bir kaç saniye sonra takımımın tamamı indi, hepimizin yüzü maskeliydi ve yirmi kişinin bu şekilde görünmesi hiç iyi olmazdı.

Çok dikkatli olmalıydım.

Hızla arkamı dönüp içeriye yürüdüm, diğerleri de beni takip ederken meyhanenin içine
girdim, gözlerimi etrafta dolaştırırken bir kaç çalışanın gözleri bize döndü, ilk önce çatık kaşlarla beni süzdüler.

Aura onlardan yayılıyordu...

Şaşırmış ve anlamaya çalışan bakışları arasında sıkılıp onlara doğru yürümeye başladım, o sırada içlerinden biri sonunda şoku atlattı. "Karanlığın içindeyiz." dedi, maske altından istemsizce gülümsedim.

"Yolu sahibi gösterecek." dedim, bununla beraber heyecanla ve korkuyla hepsinin gözlerinin içinin titrediğini gördüm, ilk önce en öndeki çalışan, ardından arkasındakiler önümde dizlerinin üzerine çöktüler.

Meyhane iyi ki boştu, yoksa birilerinin kanı fena halde dökülecekti.

"Loncamızın astı Karanlık Ölümü selamlıyoruz." dediler hep bir ağızdan, en önlerindeki kısa sarı saçlı çocuğa gözlerim kaydı, tahminimce on yedi yaşındaydı.

Şehri ve krallığı bilen birisine ihtiyacım vardı, ve bu çocuk bu iş için biçilmiş kaftan gibi duruyordu.

"Kalkın." dedim, hepsi yerden kalkarak gözlerini bana çıkardılar, elimi kaldırarak işaret parmağımla onu gösterdim.

"Adını bahşetmek ister misin?" dedim, heyecanını buradan bile hissedebiliyordum. "Adım Torn." dedi, başımı salladım ve yaklaşarak elimi omzuna koydum.

"Bize bu krallıkla ilgili bilgisi olan biri gerekiyor Torn. Ayrıca atlara ihtiyacımız var, bize böyle biri ve at hazırla." dedim, başını hızla eğdi.

Karanlık ÖlümOn viuen les histories. Descobreix ara