Bölüm 6

1.1K 151 8
                                    

"Bu ne lan?"

Cem'in sesiyle birlikte iki elimle saçımı toplamakla meşgulken çıktım odamdan. Bir demet papatya ve bir kutu vardı.

"Kızlara evin adresini mi verdin?" diye sordum sinirle kaşlarımı çatıp, saç toplama işlemimi bitirirken.

"Hangi kız, erkek arkadaşına saç tokası yollar sinsican?" Kutudan çıkan eski kelebek tokalardan birini önümde sallarken, dünkü notla çiçekler geldi aklıma. Ulan sapık! Madem sapıksın sapıklığını bil de Cem'e yakalanma değil mi ama?

"Aslında taksan yakışır yani."

"Ahsen!"

"Ne yani, kutudan çıkanlar toka diye benim mi oluyor onlar şimdi? Sanki dünyada tek bende saç var. Hah!"

Çantamı alıp kaçmaya çalışırken, "Hadi buna da bi kulp bul." diyerek kolumdan tuttu Cem. Gözüme gözüme soktuğu notu okuduktan sonra ağzımı büzüp bekledim bir süre.

Çok güzel
En güzel
Hep güzel

Lanet girsin! Benim adımın anlamıydı bu.

"Bak işte. Bana değil ki bu. Güzel diyor Cem. Allah aşkına şöyle bir bak yahu. Allah'tan kork be adam. Tövbe ya." diyerek elinden kurtulup asansörü beklemeden koşarak merdivenlerden aşağı indim. Cem erkeklerle işim olmayacağını çok iyi bilirdi. Ama bu demek değildi ki, onları bulup kafa göz dalmayacak. O çocuğu bulmak için benden daha çok efor harcayacağına emindim bu yüzden. Ciddi anlamda rahatsız etmediği sürece asla merak edip de bulmaya çalışmazdim ben zaten.

Kitapçıdan içeriye girip de etrafın tozunu aldıktan sonra önümde olan ders kitabımı az öteye itip, yeni gelen kitaplardan birini aldım önüme. Ne yapayım, her seferinde yenik düşüyordum merakıma. Hem bunlar daha zevkliydi. Benim suçum ne, değil mi ama?

"Güzel kitap." Çocuğa bakıp teşekkür ettikten sonra "Yeni geldiler." dedim. "Bakmak ister misin?"

"Yok. Atiila İlhan şiirleri var mı? Onu almak için geldim." Söylediği şiir kitabını verince oturup okudu bir süre. Ben de kendi kitabıma geri döndüm bu arada. Kitapla birlikte gelerek "Alıyorum bunu." deyip katlı olan yirmi lirayı vererek fiş almadan uzaklaştı. Parayı alıp kasaya koyacağım sırada açınca not kağıdıyla karşılaştım. Yine aynı yazı stili, yine aynı siyah kağıt. Çocuk da çirkin sıska bir şeydi. Şansımı tam da burada belli ediyordum yani. Ama şiirleri güzeldi, Allah'ı var şimdi. Notu açınca bu seferkinin şiir olmadığını gördüm.

Sen sanır mısın ki bilir her şeyi insanoğlu?
Bildikleri su damlası, bilmedikleri okyanustur.

"Bir ergenden daha fazlasını beklemek saçmalık olurdu zaten." diye söylenip kağıdı katlayarak diğer notların arasına koydum. Çocuğu tekrar gördüğüm gün ağzına tepecektim hepsini. Notları yazanın o çocuk olduğundan neredeyse emindim. Ta ki, öğle arasında başka bir çocuk gelip siyah kağıttaki notu elime verene kadar.

"Hey! Ya dursana. Kim söyledi sana bunu vermeni?" Çocuğa yetişip de kolundan tuttuğumda bana bakıp gülümseyerek kolunu elimden kurtarıp "Biliyorsun." dedi.

Gideceği sırada tekrar tuttum kolunu. "Benim bir şey bildiğim yok. Söylesene, kim verdi?"

"Biliyorsun." dedi tekrardan. Şeytan diyordu yapış gırtlağına. Umarım sen de seni öldüreceğimi biliyorsundur diye sık nefes anlamayana kadar.

"Delirtmeyin oğlum beni!" diye bağırıp, Ertem amcanın duyma ihtimali aklıma gelince "Söyle ona," dedim, "Her kimse, benden uzak dursun. Anladın mı beni?"

Başını sallayarak uzaklaşıp giderken, dükkana girerek "Para üzerini almayı unutmuş da." deyip rafları temizlemeye devam ettim. Zaten Cem akşam canımı okuyacakti, bir de elin sapığın çekiyordum, başka işim yokmuş gibi.

Kimliksiz NotlarWhere stories live. Discover now