1.Bölüm ♛ Böğürtlen Şarabı ve Guguk Kuşu

1.1K 105 95
                                    

Hayatımın bir hafta önce yaşanan şeyden sonra bu kadar değişeceğini hiç tahmin etmezdim.

Sarayın, kemerlerinin arası dışarıya bakan tonoz geçidinde tek başıma aheste aheste yürürken bir yandan da avluyu izliyordum. Birbirleriyle koklaşıp oynaşan evli çiftler haricinde neredeyse kimse yoktu bu karla sarıp sarmalanmış geniş alanda. Ayazın ortasındaki ağaç dallarının yere gölge olarak düşüşüne benzeyen, beyaz dantellerle süslenmiş eldivenli ellerimi birbirine birleştirerek bir süre boyunca durdum ve kar tanelerinin tapyoka gökyüzünden birer birer düşüp beyaz katmanların arasına karışmasını izledim.

Artık soğuğun güneş görmekten mahrum kalmış tenimi rahatsız ettiğini anladığım zaman içeriye girme vaktimin geldiğini anladım. Fakat içeriye geri dönmeden önce kemer boşluklarının birine iyice yaklaştım ve gökyüzüne bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Güç Emen gitti gideli sanki gökyüzü biraz daha canlanmıştı ve sanki insanın içine çok daha iyi bir hava veriyordu. Dünya değişmişti, dünya daha iyi bir yer olmuştu.

Ben değişmiştim.

İçimdeki Ravozski Ceylanı'nı dışarıya çıkardığım günden beri sanki farklı biriymişim gibi hissediyordum. O gün sanki soyut bir gücün hayat bulmuş, vücut bulmuş hali gibiydim fakat bu beni korkutmanın yanı sıra şefkat ve huzur da vermişti. Sanki yıllarca içimde hissettiğim, kıpırdanan ve dışarıya çıkmak için kıvranan bir parçam sonunda çıkmış ve kalbime pompalanan kan olarak etrafa yayılmıştı. Benliğimi bulmuştum. Benliğim de beni bulmuştu.

İçimdeki o parçanın çıkmasından sonra gelen en önemli olay ise asla alışkın olmadığım hürmetti. Erkek kadın, soylu soysuz fark etmez, herkesin bana karşı duyduğu saygının ve sevginin farkındaydım ve bu benim davranışlarımı seçmem konusunda kararsızlaştırıyordu. Hayatımda görmediğim kadar hürmete sahiptim şimdi. Bu ezici hissi hayal ettiğim zaman içimde o yakıcı heyecan nüksediyordu fakat bu heyecanı gün geçtikçe bastırmayı becerebiliyordum. Sanırım tek dayanağım buydu tüm bu olanlara karşı: Alışmak. Alışmak bir sürü şeye kadirdi.

İçimdeki Ravozski Ceylanı'yla dosttum, kardeştim. O benden bir parçaydı ancak Dianthus'un bu kadar güçlü olabileceğini hazmedemediğimden dolayı bu parçamla içten içe bir dost olmaya karar vermiştim. Hatta bir yol dostu. Sonuç olarak aynı yolda tek bir vücut halinde yürümüyor muyduk?

Adrianus... İşte bu, bir hafta önce yok ettiğim canavarın ismiydi. Onun boyun eğmesini izleyip bir toza dönüşmeden önce gözümde bir anlığına tıpkı herkes kadar bir insan görünmüştü, hatta bana yalvaran zayıf bir insan. Bana ebedi aşkım diye seslenmişti. Ravozski Ceylanı'nın Adrianus ile derin bir geçmişi olabilir diye düşünüyordum. Bu ebedi aşkım hitabı günlerdir bir fare gibi beynimi kemirerek içini didik didik ediyordu. Sanırım bu olayı araştıracaktım.

Drian'a gelince... Ufak ve karşılıksız bir öpücüğün ardından beni saf bir çocuk gibi kandırmıştı ve Güç Emen'in bodruma girebilmesini kendi çapınca kolaylaştırmıştı. Ve ben de ona kanmıştım. Bir Ravozski Ceylanı bile olsam bir insandım ve aptallığım bazen gün yüzüne çıkabiliyordu işte. Tüm Karanlığın Cephesi'ni yok etsem bile Drian'ın kalmasını sağlamıştım, bir mahzendeki bir hücrede az su ve az yemekle hayat mücadelesi veriyordu. Çocukluk arkadaşımın işine bakacaktım, belki de affederdim. Bilmiyordum. Bunun sorumluluğu tamamen benim kendi hür irademe bağlıydı, keyfim ne isterse onu yapacaktım.

Bazı konularda dünyadaki tüm kraliçelerden krallardan daha fazla söz sahibi olduğumu kabul etmem gerekti artık. Bir yanım sanki doğduğum andan itibaren bu olay için büyütüldüğümü öne sürse de bir yanım da bunu asla kabul edemiyordu.

Anıt gibi dikildiğim yerde düşündüğüm şeyler sanki göz kapaklarımın içinde canlanıyormuş gibi yansıyordu gözlerime. Sonunda bu düşüncelerimi bir kıyafet gibi sıyırdığımda adımlarım sarayın içine girmek için hareketlendi.

DİKENLER MEZARLIĞI | Azize 2Where stories live. Discover now