6.Bölüm ♛ Ölü Kargalar

698 80 9
                                    

Dikenler Mezarlığı 1K oldu. Hepinize gönülden teşekkür ederim. ♥

Kafamı gömüldüğüm kitaptan kaldırdım ve gerçekliği kavrayan gözlerim etrafı süzdü. Yazılardan anladığım tek şey; Adrianus ile Ravozski Ceylanı'nın kutsal bir aşka sahip olduğu, Ravozski Ceylanı'nın Adrianus'a güç vermesi fakat bir süre sonra Adrianus'un bu gücü kötüye kullanıp daha fazla yükselme arzusuyla diğer insanlardan güç çalıp Güç Emen'e dönüşme süreciydi. Ravozski Ceylanı onun kötü birine çevrildiğini anladığında tahtından indirmek istemiş fakat bunun için artık çok geç olmuştu, Adrianus durdurulamayacak kadar güçlenmişti ve yoluna çıkan her şeyi zalimce yok edebilirdi. Sahip olduğu güçler onu hayâsız bir canavara dönüştürmüştü.

Ravozski Ceylanı onu yok etmek istemiş, ondan nefret etmişti. Öncelerde aşkı yüzünden gözleri kör olsa da sonradan açılmıştı ama geç olmaktan öteydi artık. Güç Emen'i durdurmak istemişti fakat Güç Emen, Ravozski Ceylanı'nı yok edememiş, bu yüzden de lanetle yetinmişti. O en azından bir süreliğine yoluna çıkmasını engellerdi. Ama bir yere kadardı, eninde sonunda aslan gözünü açacaktı.

Ve açmıştı da.

Güç Emen'i Ravozski Ceylanı yaratmıştı. Şimdi de yok etmek istiyordu.

Ravozski Ceylanı katıksız bir iyi değildi. Bir kalp ne kadar temiz olursa olsun nokta kadar bile olsa orada karanlık bulunurdu. Tamamen iyi olan kimse yoktu evrende. Tamamen kötü olan insan da yoktu aynı şekilde. Güç Emen'in hırsı bir sürü şeye mal olmuştu ve bir sürü insanı canından etmişti fakat o da doğarken herkes gibi doğmamış mıydı? O da ilk başlarda masum, muhtaç bir bebek değil miydi?

Tüm bunları hazmedemeyen beynim zonkluyordu. Bu gerçekler sindirilmesi zor, midede koca bir yumru gibi takılan bir şeydi. Yalpalayıcı, hayatın tökezletici hamlelerinden biriydi.

Ben neydim böyle?

Parmaklarımı havaya kaldırdım ve içimdeki gücü topladım. Sanki damarlarıma, kalbime, etime, derime, kemiğime, her yerime dağılan bir enerji vardı ve bu enerjiyi tek bir emrimle aynı yere toplayabiliyordum. Bu enerji durdurulamazdı ve neler yapabileceğini aklım hayalim almıyordu. Günden güne toplamayı ve emirlerime uymasını eğittiğim bu enerji bana itaatkârlık ediyordu ve yavaş yavaş öğreniyordu. Sanki sınırsızdı bu, hışımlı ve sertti. Asla bitmeyen soyut bir şeydi.

Parmaklarım zarif, mavi bir ışıltı çıkardı. Sanki mavi bir kadifenin üzerine atılmış minik, parlak kristallere benziyorlardı. Pürüzsüz ve göz kamaştırıcı ışıltılar parmağım nereye giderse o yöne doğru gidiyordu. Sonra onları kırmızı yaptım. Bu sefer kadifenin üzerindeki minik kristallerden çok bir çeşit, tuhaf ateşe benziyordu. Ama dikkatle bakınca bu sefer de kırmızı kadifenin üzerindeki kristallere benziyorlardı bunlar. Parmağımı yavaşça döndürdüm, bu sırada aptalca gülümsüyordum kendi çapımda bir şeyler yaparak. Işık parmağımla beraber dönüyor ve hızla solan bir silindir oluşturuyordu. Sonra bu ışığı sarı yaptım –sanki elimde mum taşıyormuşum gibi olmuştu-, ardından pembe, en son da yeşil. Parmaklarımın ucundaki minik gücü avucuma aktardığımda ışık kütlesi daha çok yoğunlaştı; avucumun içindeki ışıltı daha büyük, daha az nahifti fakat hâlen çok hoştu.

En sonunda bunu yapmaktan sıkıldım ve ışığımı söndürdüm. İç çekerek sandalyeme yaslandım usulca. Yalnız hissediyordum ve bu yalnızlığı giderebileceğim kimse yok gibiydi. En yakın arkadaşım Corinel ve Lysha mı? Hayır, hiç sanmıyordum. Evet, bana yardımcı olabilirlerdi ama kalbimdeki boşluğu dolduramazlardı. Acaba geçmişteki halim, yani asıl Ravozski Ceylanı, sevdiği adamın yüzünü gördüğünde sanki kalbine zehirli bir hançer darbesi yemiş gibi hissetmiş miydi? Bence hissetmişti.

DİKENLER MEZARLIĞI | Azize 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin