5

58 4 0
                                    

Yanlış duyduğumu düşünmüştüm. Bir daha tekrar etmesini isteyecektim ama bu saçma olurdu. Az önce ona aşık olduğumu söylemişti. Onu ilk gördüğümden beri bir şeyler hissediyordum zaten ama onun bunu bileceğini hiç tahmin etmemiştim. Acaba ben mi söylemiştim yoksa o mu anlamıştı.

“ demek öyle” dedim ve yere baktım. Yakın oturmamızdan şuanda rahatsız olmaya başlamıştım.

“peki…sen?” dedim. Hala ona bakmıyordum. Cevap vermesi sanki biraz uzun sürmüştü. 3 saniye falan.

“ben değilim… ben her zaman seni gıcık ve başa çıkılması zor biri olarak görmüşümdür” dedi. Elimde olmadan yüzüne sert bir şekilde baktım. O da söylediklerini toparlamaya çalıştı.

“ama hep yakındık. Yani abi kardeş gibi. Biz ortak sayılırız” dedi. O an da sanki suç işlemişim gibi hissettim. Sanki ona aşık olmam yasak bir şeymiş gibi. Anılarımı unuttuğum için onu da unutmak kolay olurdu sanırım. Kolay olurdu…sanırım.

“ peki bundan sonra da aynı şekilde mi yaşamalıyım. Süper kadın olarak ihtiyacı olan insanların yanına uçup onları kötü adamlardan kurtarmak ve bir çeşit hipnoz…bunları yapmak zorunda mıyım? Söylesene bir kostümüm falan var mı?”

“bu kadar ciddi bir konuyu nasıl küçük görebilirsin” dedi şaşırarak. Eğer bu şekilde yapmasaydım kendimi çok büyük baskı altında hissedecektim. Böyle yapmak beni biraz olsun rahatlatıyordu.

Kapı çaldı. Kate başını içeriye uzattı.

“ Abby, aç olmalısın, hadi aşağı gel” dedi. Bana tıpkı bir meleği andırmıştı.

“tamam, geliyorum” dedim başımı sallayarak. Matt’e garip bir şekilde bakıp Kate’i takip ettim. Mutfağa indiğimde yaşlı kadında oradaydı. Ona başımı eğerek gülümsedim ama o bana bir uzaylı görmüş gibi bakıyordu.

“anne, Abby’e öyle bakmayı kes” dedi ve kadın sofrayı hazırlamaya devam etti.

Kapı gürültülü bir şekilde açıldı.

“ nerede benim Abby’im” dedi gür bir ses. Matt “ Bay Moore” diyerek ayağa kalktı. İlk bakışta ona ısındım. Muhteşem kahkahasıyla yanıma geldi ve bana sımsıkı sarıldı. Herkes nasıl karşılık vereceğimi bekliyordu. Elimde olmadan sırıtmıştım ve bende ona sarıldım.

“ seni çok iyi gördüm tatlım, hadi oturun çocuklar” dedi ve hep beraber sofraya oturduk. Sanki ben her şeyi hatırlıyor muşum gibi davranıyordu. Gerçekten nasıl davranılmasını iyi bilen biriydi. İlk defa ailemden birine gerçekten ısınmıştım.

Ona dede demem daha kolay olabilirdi belki de.

Sofra ortamı gerçekten çok güzeldi. Dışarıdan bakıldığında hiçbir sorun yokmuş gibi gözüküyordu. Ve bu duruma gittikçe daha da alışıyordum. Neredeyse gülmeyi hiç kesmemiştim. Bay Moore benimle ilgili yaşadıklarını anlatıyordu ve hepsi komik olaylardan ibaretti. Dedemle ne kadar da güzel şeyler yaşamışız. Arada bir Matt’le göz göze geliyorduk. Bu heyecanlanmama sebep oluyordu ama kolaylıkla ört bas edebiliyordum.

Yemeğin sonunda sofranın toparlanmasında Kate’e yardım ediyordum. birlikte bir şeyler yapmamız onu heyecanlandırmıştı. Ve onu mutlu görmek beni de mutlu ediyordu. Kısa sürede işimiz bitmişti. Salonda oturup televizyon izlemeye başlamıştık. Çok geçmeden Matt ayağa kalktı ve izin istedi.

“ ben gitsem iyi olur. yarın haberleşiriz,” dedi. Herkese selam verdikten sonra en son bana baktı. Göz kırptı ve gitti.

Aslında iyi bir çocuktu. Bundan sonrada iyi anlaşacağımıza emindim. Biraz daha izledikten sonra göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Tatlı yorgunluk bedenimi sarmıştı.

“ seni yatırayım” dedi Kate. Herkese iyi geceler dedikten sonra odama gittik. Bana pijamalarımı giydirmekte ısrar etti bende itiraz etmedim. Arada gözleri doluyordu. Örtüyü üstüme çekti ve yanlardan açılmayayım diye altıma sıkıştırdı. Alnıma bir öpücük kondurdu.

“seni çok seviyorum Abby, tatlı kızım, bunu sakın unutma” dedi.

“ gerçekten özür dile…”

“ hayır sakın. Sakın özür dileme bu senin suçun değil. Her şey yakında çok güzel olacak. İçin rahat olsun” dedi.

Hayır aslında benim suçumdu. Zamanında eve yetişememiştim. Ne kadar saçma bir neden gibi gözükse de gerçek buydu.

“ iyi geceler Abby” dedi ve fazla uzatmadan odadan çıktı. Kapıya bakakaldım. Ona zamanı gelince söyleyecektim. Sadece daha kendimi hazır hissetmiyordum.

İyi geceler anne.

Sıcak güneş yüzüme vurdu. Bir an nerede olduğumu şaşırdım ama sonradan bir günlük anılar kafama doluşmaya başladı. Saat kaçtı.

Etrafa bakındım ama saat göremedim. Karşımdaki duvarın üstüne yapıştırılmış bir fotoğraf dikkatimi çekti. Yatağın üstünde emekleyerek yakınlaştım. Bu bendim ve sağımda kısa siyah saçlı zayıf bir kız solumda ise kumral saçlı uzun boylu bir çocuk vardı. Bunlar Jay ile Maki olmalıydı. Tahmin ettiğim gibi kız uzak doğuluydu. Kapı açıldı.

“günaydın Abby. Erken kalkma alışkanlığından vazgeçmemişsin.”

Bu Matt’ti. Pijamalı olduğum için biraz utanmıştım. Ama sonradan ayağa kalkıp karşısına dikildim.

“ sabah sabah burada ne işin var?”

“bugün seninle okula bende geleceğim. İlk gün biraz zorlanabilirsin. Kendini yalnız hissetmezsin diye düşündüm.”

“hayır gerek yok ben halledebilirim”

“bence ısrar etme annen buna karşı çıkabilir” dedi kendini savunur gibi.

“ben onunla konuşurum, sen zahmet etme” dedim ve omzuna hafifçe vurdum. “şimdi izin verirsen giyinmeliyim” dedim ve şekeri elinden alınmış bir çocuk gibi dışarı çıkmasını izledim.

Neden böyle karşılık verdiğimi bilmiyordum. Sanırım güçlü gözükmek istemiştim ama kendimi hiçte öyle hissetmiyordum. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Okula yeni başlamış olsam daha az zorlanırdım herhalde.

Dolabımı açtım ve içinden kendime en uygun olan kıyafeti bulmaya çalıştım.Tanrım, kıyafet seçimim gerçekten çok güzeldi.

Lost MemoryWhere stories live. Discover now