10

34 0 0
                                    

Önceki bölümde bir değişiklik yaptım...

Kendimi tekrardan yatağa attım. Bugün nedense hiç uyuyamayacakmışım gibi geliyordu. Kolyeyle bir süre bakıştım. Aslında fena değildi gayet havalı gözüküyordu. Gözüm cama kaydı. Dolunay’ın ışığı tüm odayı aydınlatıyordu. Bu güzelliği biraz olsun daha yakından izlemek istedim ve cama yaklaştım. Temiz havayı içime çektim ve hüzünlü gözlerle karanlık ormana baktım. Küçük kız ne yapıyordu acaba.

Aşağıdan bir çık sesi geldi. Görmek için biraz eğildim. Bu Matt’ti. Elindeki sigarasıyla çok çekici gözüküyordu. Bu çekici insan olmasaydı hayatım nasıl olurdu bilmiyorum. Tek başıma halletmem pek mümkün görünmüyordu. Cama çıktım ve hiç zorlanmadan aşağı atladım. Matt çok korktu ve sigarası elinden fırladı.

“tanrım.. bunu bir daha yapma” dedi ve kalbini tuttu. Kahkaha attım ve yanına oturdum. Nefes alışı düzene girince gözleri parladı. Ay ışığındandır diye kendimi ikna ettim.

“burada ne yapıyordun? Seni de mi uyku tutmadı.”dedim.

“evet. Biraz düşünüyordum.senin için faydalı bir şeyler yapabilir miyim diye” dedi. Omzuna yumruk attım. Şaşırmıştı.

“saçmalama. Daha ne yapacaksın, hayatım senin sayende yolunda. Yoksa tek başıma gerçekten mahvolurdum.” Bir süre sessiz kaldık. “mahvolurdum” diye fısıldadım tekrardan. Sanki planlamışız gibi aynı anda birbirimize baktık. gözlerimizin derinliklerinde bir şeyler arıyor gibiydik. Hani o an zaman durmuştu derler ya. Sanırım bende onu yaşıyordum. İçimden tüm küfürleri saymıştım. Belki heyecanım biraz olsun durur diye.

Burnuma yanık kokusu geldi. Yanı başımızdaki fidanlar alev almaya başladı.ciyaklayarak ayağa fırladım ve Matt’e tutundum.

“ne yapacağız ! ne yapacağız” diye tekrarlıyordum. Matt hızla evin arka tarafına koştu ve bir hortumla geldi. Alevler çok yayılmadan söndürmeyi başarmıştık. Yani Matt başarmıştı ben ciyaklamakla meşguldüm. Matt yanıma geldi ve ellerini yanağıma koydu.

“iyi misin?” dedi telaşla.

“ben iyiyim, sorun yok” dedim. Çok romantik gelmişti.

“hayır belki ses tellerine bir şey olmuştur diye düşündüm” dedi ve yerin dibine girdim. Ben romantik mi demiştim. Sinirle onu ittim ve içeri yürüdüm.

“hey bunda kızacak bir şey yok ki!” diye bağırdı arkamdan. Hala gülüyordu. Öküz.

Anneannem ceketine sarılmış merdivenlerden şaşkınlıkla bana bakıyordu.

“ Abby, ne oldu gece gece ?” dedi ve yüzüne bakmadan yanından geçtim.

“ Matt’in az kalsın evi yakması dışında hiç bir şey.”

Otobüsteyken uyuya kalmıştım. Christina Perri’nin sesini hayal meyal duyuyordum. Yanıma birinin oturduğunu hissettim ve araba hareket etmeye başladığında başımı cama vurarak uyandım.kimse gördü mü diye etrafa bakınırken yanıma gerçektende birinin oturduğunu gördüm. lanet olsun.

Justin bieber saçları kemikli yüzüne hiç yakışmamıştı ama yine de ilk bakışta bana tatlı gözüktü. Mahcup bir şekilde gülümsedi ve kafamı ovuşturdum.

“merak etme kimse görmedi” dedi.

“sen gördün ya” dedim ve söylediğime pişman oldum.

“iyi ki sadece ben gördüm” dedi ve gülümsedi. İçim sıcacık olmuştu. Ne oluyordu bana böyle.

“istersen gidene kadar omzumda uyuyabilirsin sorun olmaz” dedi ve omzuna hafifçe vurdu. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırmıştım ama bu çocukta herhangi bir kötü niyet göremiyordum. Hatta onunla arkadaş olmak istiyordum hem de sonsuza kadar.

Sessizce kafamı omzuna koydum ve kulaklığımı tekrardan taktım. Uyumak yerine bu anın keyfini çıkardım.

Dolabıma kadar beraber yürüdük. Benim dolabımın yanı boştu o da oraya yerleşti.

“ nereden geliyorsun?” dedim eşyalarımı toplarken.

“aslında İngiltere den” dedi.

“neden buraya taşındınız, baya uzak yerden gelmişsin”

“ailem vefat edince abimin yanına gelmek zorunda kaldım. Onun işi burada. Başka kimsemde yok” dedi gayet sakin bir şekilde. Ama ben onun yerinde olsaydım bu kadar soğuk kanlı olamazdım. Dediğim gibi teselli etmeyi pek beceremem diyecek bir şey bulamamıştım.

“ kaçlısın?” dedim. Bizim sınıfta olsaydı gerçekten çok iyi olurdu.

“seneye mezun oluyorum” dedi ve hayal kırıklığına uğradım. Yüzümü dolabımın arkasına sakladım ve kafamı hafifçe dolaba vurdum. Sonra elimin ayarını alamayarak sertçe kapattım. Neden bu kadar etkilenmiştim ki sanki.

“sınıfını bulmanda sana yardım edebilirim” dedim ve o sırada Jay geldi.

“ Abby, Maki seni sınıfta bekliyor” dedi ve … çocuğun ismini sormayı unuttum.

“Dean” diyerek Jay’in elini sıktı.

“Jay, memnun oldum” dedi ve bana bir kez daha bakış atarak sınıfa yöneldi.

“Abby, güzel isim, sen sınıfına git ben hallederim” dedi. Başımı salladım ve arkamı döndüm. İçimi çok hoş bir his kaplamıştı. Buna aşk denmezdi farklı bir histi bu. Ve çok önemli bir ortak noktamız vardı. İkimizde benim geçmişim hakkında bir şey bilmiyorduk.

“seni yeni çocukla okula girerken gördüm” dedi Maki kaşlarını oynatarak.

“ismi Dean” dedi Jay soğuk bir sesle.

“ aynı otobüsteyiz” dedim ve tırnağımla oynamaya başladım. Jay öndeki sıraya bana dönerek oturmuştu. Maki’de ayakta sıraya yaslanmıştı.

“sakın bazı hayaller kurma, sanırım seneye mezun oluyormuş” dedi Maki.

“biliyorum bir şey hayal ettiğim yok, böyle şeyler zaten hep senin aklına gelir” dedim fazla kırıcı konuşarak. Ama Maki alınmışa benzemiyordu.

“tamam sert çocuk sakin ol” dedi ve Jay ile bakıştılar.Fransızca hocası sınıfa girdi ve sınıfa sıra sesleri hakim oldu.

“Bonjour, jeune. Comment faites-vous?”

Okuldan çıkarken gözüm hep Dean’i  aramıştı ama bulamadım. Bizimkilere de onun hakkında konuşmak istemiyordum. yaptıkları yorumlar özellikle Maki’nin canımı sıkıyordu. Bankların ordayken bir çocuk yanımıza geldi.

“selam gençler, hafta sonu evimde parti veriyorum. Maki partilerimin nasıl manyak olduğunu bilir. Sizlerinde gelmesini çok isterim” dedi ve broşüre benzer bir şey verdi. Maki ile bakıştık ve bana göz kırptı. Bende ona gülümsedim. Jay broşüre bakmaya devam etti.

“ tabi ki geliriz Zack, hiç kaçırır mıyım?” dedi. Çocuğun Maki’den hoşlandığı barizdi. Bize bakmadan yanımızdan ayrıldı.

“hafta sonuna çok fazla yok ve bizim bir an önce kıyafet almamız gerekiyor” dedi Maki telaşla ve otobüse hızla yürümeye başladı.Jay’de bana selam verip onun arkasından gitti. Kendi otobüsüme yavaşça yürürken caddenin karşısında babamı gördüm. elleri cebinde beni izliyordu. Daha sonra el sallayıp gözden kayboldu. Tenimdeki kolye birden ısınmıştı sanki. Kolyenin durduğu yeri tuttum ve bastırdım. Orada resmen kalakalmıştım.

“hey gelmiyor musun?” dedi Dean arkamdan ve hızla ona döndüm.

“evet, geliyorum” dedim aptalca ve otobüse bindik. Yine sabahki yerimize oturduk.

“ilk günün nasıldı?” dedim.

“bazı beyinsiz insanlarla muhatap olmak dışında iyiydi” dedi.

“sen yine de ilk günden bela alma başına” dedim korumacı bir şekilde.

Bir şey söylemeyince göz ucuyla ona baktım. gülümsüyordu.

“neden güldün?” dedim.

“sadece aklıma annem geldi. aynı şeyi liseye başlayınca o da söylemişti” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. “sen farklısın Abby, gerçekten çok… iyisin.” dedi. Ve Dean inene kadar bir daha konuşmadık.

Lost MemoryWhere stories live. Discover now