9

52 3 4
                                    

Matt beni bir çocuk gibi çekiştiriyordu. Merdivenlerden çıkarken neredeyse düşecektim. Kapıya yaklaştığımızda elimi bıraktı ve içeri girdik. Günlüğü çok zorlanmadan buldu ve bana vermeden önce sayfaları hızlı hızlı çevirmeye başladı. Şaşkın bir şekilde bana baktı.

“ ne kadarını okudun?”

“oldukça az. Okumaya korktum” dedim cılız bir sesle.

Sayfaları yırtarcasına çeviriyordu ama aradığını bulamıyordu sanki.

“ lanet olsun… lanet olsun.bu imkansız” kitabı yatağa fırlattı ve saçlarını karıştırmaya başladı. Nefes alış verişleri hızlanmıştı ve bu iyiye işaret değildi. Matt’in bu halini daha önce hiç görmemiştim.

“ bu günlüğü senden ve benden başka kimse bilmiyor. İçindeki yazıların kaybolma olasılığı imkansız.”

Yatağa oturdu ve bakışını tek bir yere sabitledi. Müdahale etmekten çekiniyordum.

Günlükte babam ile ilgili yazılan yazıların benim silmiş olabileceğim olasılığı da vardı. Şuanda hiçbir şey hatırlamıyordum o yüzden garanti veremezdim. Ve bunu öğrenmek gerçekten zordu. Yazıların silinmiş olması önemli değildi. Önemli olan bu olayları bizden başka birinin bilmesiydi. Ve neden sadece babam ile ilgili olanlar gitmişti.

“sende benim düşündüğümü mü düşünüyorsun” dedi Matt gözlerini bana dikerek.

“şuanda birçok şey düşünüyorum Matt. Bir çok olasılık var. Hepsi de kafa karıştırıcı.”

“peki, bana inanıyorsun değil mi? Baban hakkında”

“ bilmiyorum. İnanmak istemiyorum diyelim.”

“ama inanmalısın. Gerçek bu. Ve…bu korkunç! Sokakta bir katil geziyor”

“babam Matt. O kişi benim babam.”

“ona karşı herhangi bir sevgi hissediyor musun sanki” dedi ve sonunda sustu. Çünkü gittikçe kalbimi kırmaya başlıyordu ve kendimi boğulmuş gibi hissettim. Oda birden küçülmüştü sanki.

“ özür dilerim Abby. Sadece sitresliyim”

“bende Matt,… bende.”

Aklıma babamla birebir görüşmekten başka bir şey gelmiyordu. Ağzından laf alma fikri beni deli ediyordu ama başka çare yoktu.ondan başka şüpheli gözükmüyordu çünkü. Ama eğer her seferinde hafızasını siliyorsam benim hakkımda bilgi sahibi olmaması gerekti. Bu kadar bilinmezlik arasında iş çevirmeye çalışmak akılsızlıktan başka bir şey değildi.

Ertesi gün babamla deniz kıyısında buluştuk. Elinde iki tane bira vardı. Yanıma oturdu ve birayı bana uzattı.

“beni çağırman gerçekten hoşuma gitti. Umarım önemli bir şey yoktur.”

“hayır. Her şey yolunda. Sadece seni daha çok tanımak istiyorum baba” dedim ve gülümsedim. Sanki aklımı okuyacakmış gibi geliyordu. 

“beni istemezsin sanmıştım ama yanılmışım. Aramızdaki bağ gerçekten çok güçlü. Keşke kocaman bir aile olabilseydik.”

Bu söze diyecek bir şey bulamadım. Yetişkin bir insanı teselli etmek bana göre değildi. Konuya nasıl gireceğimi bilemiyordum. Gerçi çok gündemde olan bir konu değildi ama babamın bu konuda ne kadar zeki olduğunu bilmiyordum. Şayet günlüğümü o bulmuşsa baya zeki olmalıydı.

“seninle aramız nasıldı baba? Sık sık kavga eder miydik? Yoksa sen hep alttan alır mıydın?”

“seninle arkadaş gibiydik Abby. Sen annenin aksine beni çok severdin. Ve inadına benimle görüşürdün. Birçok konuda dertleşirdik.”

Gözlerini denize sabitlemişti ve ne düşündüğünü anlamak zordu. Ne hissettiğini. Bir insan bu kadar belirsiz olur muydu?

“ben çok yaramaz mıydım? Yani küçükken. Bir şeylere zarar verir miydim?”

“hayır Abby. Sen gayet uysal ve akıllı bir çocuktun. Her zaman seninle gurur duyduk. Hiçbir zaman bizi üzmedin.”

Hiçbir şekilde taviz vermiyordu. Bu şekilde öğrenemezdim. Ama kendimi tutamadım. Ve riske girdim.

“baba, benden bir şey sakladın mı hiç? Ya da şuanda saklıyor musun?” dedim korkarak. Masum görünmeye çalışıyordum. Bir süre yüzüme ifadesiz baksa da daha sonradan gülümsedi ve keyfi gayet yerinde gözüküyordu.

“herkesin sırları vardır Abby. Söylesene sen saklıyor musun?”

Topu hemen bana atmıştı ve konuyu bu kadar çabuk değiştirmesi sinirimi bozmuştu. Omzuna hafif bir yumruk attım ve havayı yumuşatmaya çalıştım.

“ilk ben sordum ama” dedim ve bekledim. Sonunda biraz gerilmişe benziyordu ve konuşup konuşmamak arasında kararsızdı.

“bazı konular anne baba arasında kalır Abby. Bu her zaman böyle olmuştur.eğer bir şey saklıyorsam annende saklıyor demektir” dedi haklı çıkmaya çalışarak.

“hayır, demeye çalıştığım şey, benim hiçbir şeyi hatırlamamamı fırsat bilip benden bir şey gizliyor musun?”

“asla Abby! Asla böyle bir şey yapmam” dedi ve o zaman anladım. Şuanda karşımda tam bir salak gibi gözüküyordu. Gözlerim yaşarmıştı ama sinirden. Gözümün içine baka baka yalan söylüyordu ve hiç pişman gibi durmuyordu. Ayakta uyutulduğuma inanamıyordum. Bu kadar berbat bir duruma düştüğüme inanamıyordum.

“tamam, dedim kısık bir sesle ve gözyaşlarımı sildim. Eğer annemle ilgili de bana yalan söylüyorsa günlüğüm hakkında kim bilir neler söylerdi.

Yatağıma uzanmış hıçkırıklara boğulmuştum. Böyle bir hayata sahip olmak istemiyordum. canımı fazlasıyla yakıyordu. Ama bu saatten sonra babama hiçbir konuda inanamazdım ve adaleti sağlayacaktım. Bu sefer onu korumayacaktım ve gününü gösterecektim. Babasını hapse yollayan kız olacak olsam bile.

Aşağı dedemin yanına gittim. Televizyon izliyordu. Berbat hissettiğimi anlamış olmalı ki yanıma oturdu ve  başımı okşadı.

“ neymiş benim prensesimin derdi ?” dedi tatlı sesiyle. Bu gerçek şefkate dayanamadım ve yeniden gözlerim doldu. Bu kadar sık ağlamak bana göre değildi. Ona sımsıkı sarıldım ve anlaşılması zor bir şekilde konuşmaya başladım.

“kime inanacağımı karıştırdım. Hayatım çok karmaşık ve bu canımı yakıyor. Bu şekilde olmak canımı yakıyor.”

“benim masum kızım. Bu kadar yıpratma kendini. Sana değer veren o kadar çok insan var ki. Bana her şeyi anlat. Sanırım senin canını sıkan bir kişi var” dedi. Ona anlatmak istiyordum. Hem de çok.

Burnumu sildim ve dik oturdum. Yüzüne kanlanmış gözlerimle baktım.

“babam. Bana yalan söylüyor” dedim. Yüzünün şekli birden değişti. Dehşete kapılmış gibi bir hali vardı.

“onunla hala görüşüyor musun?”

“evet. Bu olaylar olmadan önce de görüşüyor muşuz. Annemden hep gizlemişim.”

Derin bir nefes aldı ve alnını kırıştırdı. Ayağa kalktı ve çekmecelere yöneldi. Simsiyah deri bir kutu çıkardı ve yanıma oturdu.

“sana vereceğim bu kolyeyi üzerinden çıkartma, aile yadigarı” dedi. Beni mutlu etmesi için verdiği küçük bir hediye olarak düşünmüştüm. Onu mahcup etmemek için kendimi gülümsemeye zorladım ve kolyeyi takması için arkamı döndüm. Kolye beni biraz korkutmuştu. Nasıl bir geçmişi olduğunu merak ettim. Okulda bunu takmak beni biraz utandıracaktı ama dedemi de kırmak istemiyordum. ona döndüm.

“teşekkür ederim dede. Gerçekten çok beğendim ama bu kolyenin anlamı ne?” dedim.

Gülümsedi.

“bunu daha sonra öğreneceksin. Sadece bu kolyeyi üzerinde olabildiğince çok tut yeter.”

Lost MemoryWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu