Ölüm Ölmüyor Evlat

205 18 4
                                    

Bu kez nacizane bir düz yazı ile geldim. Okuyan gözlerinize sağlık şimdiden...
Bir baba evlat meşkidir...

Bir ağaç ne kadar yeşil olursa olsun sonunda sararıp yapraklarını dökmeye mahkumdur. Yetmez bir de ezilip geçilir, toprağa karışır. Gövde dursa da yapraklar terk etmiştir bir kere. İkinci bahara kucak açmadan da göstermez yeşillerini sana. İnsan hayatı da böyle işte. Sen ne kadar çabalasan da bir gün sararıp solmaya mahkumsun. O ecel libasını giymek ömrünün borcu. Ruh terk etse de, bedeni yavaş yavaş çürür toprak altında. Sonra bir sorgu bir sual. Belki kara kış, belki ilkbahar.

Peki yaprağını dökmeyen ağaçlar yok mudur?

Vardır evlat da neye yarar? Her şeyin bir sonu vardır. He diyeceksin ki biz neden yaprak dökmeyen ağaçlardan olmayalım? İşte o tamamen fıtrat meselesidir. Nasıl doğarsak öyle ölürüz nasıl ölürsek öyle haşroluruz. Bakma sen sararıp solduklarına. Öyle güzel meyve verenleri, öyle rayihasıyla meşk ettirenleri vardır ki kimse sararmış hallerini hatırlamaz. Gözlerde hep o güzel suretleri, tadları, kokuları kalır.

Peki bilir mi ağaç ne zaman gelir de dökülür yaprakları?

Bilmez evlat. Aklı yoktur ki. Ama insan denen canlıda vardır o akıl. Sana sorarım. Eve misafir gelecek ama demiyor sana ne zaman geleceğini. Sen o gelene kadar kış vakti kapın açık bekler misin?

Düşünüyorum da...

Evlat neyi düşünürsün? Nasıl mantıktan uzaksa o misafiri beklemek, ölümü beklemek de öyle manasız. Belli değil ki vakti. Kapını kapat evlat. Daha rüzgar vurmadan kemiklerin titremesin...

Kirpiklerinden Kuşlar UçurdumWhere stories live. Discover now