4. Bölüm - Çıkmaz Sokak

2.8K 143 76
                                    


Canım okuyucularım... Önceki bölüm yayınlandığında çok kötü şeyler oldu. Bazılarınız okuyamadı bile hatta. Hatta sonra, bölündük ve parçalandık sandık. Ama bizi bir araya getiren Yağız ve Hazan'dı. Birbirine düşmüş iki insandan, iki aşığa doğru yürüyen iki kişi. Araya giren insanların niyeti ne olursa olsun. Ve bize bir şey olmadı. Bize bir şey olmayacak. O yüzden, bu bölümü tüm YağHaz fandom'a, özellikle de gitmeyen canım arkadaşlarıma ithaf ediyorum. Ayrıca yorumlarınızın hepsi defalarca mutlu olunarak okunuyor. Lütfen atlamayın, yorum yapmadan geçmeyin. Seviliyorsunuz. Keyifli okumalar... -Hazal

Hazan

"Yağız! Yağız aç şu kapıyı hadi."

Kapıyı bir defa daha tıkladım. Ancak Yağız direniyordu. Ama gitmeyecektim. Tüm yaşananlardan sonra, asla gitmeyecektim.

Bu kapı, bu ev... Bana nasıl kırıldığımı hatırlatıyordu. Ama bu kadar değildi. Bundan çok daha fazlası vardı. Bu ev, bana sahip çıkmıştı. Bu kapı, en büyük korkularımla arama girmişti. En kötü günümde, beni başıboş, yalın ayak salmamıştı. Beni sarmıştı, ısıtmıştı, korumuştu. Bu kapı, bu ev... Yağız.

Nasıl aciz hissettiğimi bana daha fazla anlatan hiçbir şey olamazdı. Çok sevmiş, çok yıkılmıştım ama nasıl olduysa düşmemiştim. Hiçbir zaman, yere çarpmamıştım. Çarptım sanmıştım. Bu, çarpmak sanmıştım. Değildi. Çarpmamıştım. Çarpmama asla izin vermezdi zaten. Ama ben vermiştim. Ben, onun yere çarpmasına izin vermiştim. Ben düşerken, onun kolları oradaydı, benimkiler değildi.

"Yağız..."

Boğazım yanıyordu. Onun halini düşündükçe, içim yanıyordu. Gözlerimin önünde yığılışını... Aklıma geliyordu bir anda ve sanki tekrar görüyormuşum gibi sımsıkı yumuyordum gözlerimi. Zihnimi her yokladığında yıkılışı, benim de içim yıkılıyordu. Düşmüştü. Tutamamıştım...

...

2 saat önce

"Anne!"

Evin giriş kapısının önünde, tüm gücümle vurdum kapıya bir defa daha. Bir defa daha... Ancak kimse beni duymuyordu. Kimse kapıyı açmıyordu. Kıyamet kopuyordu ve ben, oraya gidemiyordum.

Kerime Abla, onu aradığımda bana artık onu tutan hiçbir şey olmadığını söylediğinde bunun ne olduğunu anlamamıştım. Ama şimdi, şimdi neden olduğunu bilemesem de ne yaptığını biliyordum. Kapıyı bir defa daha yumrukladım. Yıkıp, kırıp açmak istiyordum kapıyı şimdi. O şeyden, her ne olacaksa en az 1 ceset çıkacaktı ve onun kim olmasından daha çok korktuğumu bilmiyordum. Bu işe Sinan için girmiştim, yaptığım çok fazla şey onu korumak içindi ama şimdi... Şimdi onu korumak için, Yağız'ı bana hiçbir güç feda ettiremezdi.

"Açın şu kapıyı!"

Kapı açıldığında, karşımdaki görevliyi hızla geçip hızlı adımlarımı yere vura vura koştum ve işte oradaydılar. Salonun ortasında. Yağız, Sinan, Kerime Abla ve Hazım Bey. Gözlerim büyüdü. Oluyordu. Oluyordu! Artık durdurabileceğim hiçbir şey yoktu.

"Sana defol buradan dedim!" diye bağırdı, Hazım Bey. Boğazımı bir soğukluk yokladı. Gökhan, ayağa fırladı.

"Bir dakika, bir dakika. Baba sen bu işin neresindesin?" diye sordu Gökhan, babasının verdiği tepkiye şaşırarak. "Kahya kadının anlatacağı şeyi sen nereden biliyorsun? Ne saklıyorsunuz siz?"

Başını iki yana salladı Yağız. O biliyordu. Hep bir şeylerin farkındaydı. Daha benim bile haberim yokken, o kadının evinden çıkan adamı gönderen Yağız'dı. İçine bir şeyler doğan, Yağız'dı. "Ben biliyorum ne olduğunu? Ben, bu kadını ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum. Korkmuştun, değil mi baba? Bana ne sordu diye korkmuştun. Benimle konuştu diye korkmuştun!"

Anlatılmamış Masallar | Yağız & Hazan One-ShotsWhere stories live. Discover now