5. Bölüm - Döndüm Sana

2.9K 148 81
                                    


Merhabalar arkadaşlar... Tüm o zamandan sonra ilk soluk alma fırsatımda buradayım. Bu defa yine diziye bağımlı bir kurguyla buradayım. Daha önce sözü edilmemiş bir hikayeyi anlatacağım ama bu defa. Yağız, Amerika'ya gitti. Ve üstünden yıllar geçti. Keyifli okumalar ve baştaki başka meselelerden dolayı sıkılanlara minik bir özür... Ama içimde kalacaktı ki oralar da sonradan kullanmak üzere subtext parçalarıyla dolu atlamayın. Ayrıca neden bilemediniz ya anketi üzüldüm ahahah. Neyse sonrakini bilirsiniz ♥ Sevgiler. 

Yazarınız, Hazal.

Yağız, havaalanının kalabalıklığının kulaklarında yarattığı uğultuyu, zihnindekinden ayırmaya çalışıyordu. Ancak bunun mümkün olabileceğini sanmıyordu. Onu buraya getirecek hiçbir şeyin olmadığını düşünüyordu daha bu lanet yeri ilk terk edişinde. Ancak yanılmıştı. Hayatına dair ciddi şeyleri bırakıp gitmişti burada. Tabi ki dönecekti. Bir şeyler olacaktı ve o da dönecekti. Dönmüştü işte. Kötü dönmüştü hem de.

Babasını kaybettiğinin haberini aldığında, bulunduğu şehirde saat öğlen 12'yi gösteriyordu. Bu da babasının haberi ona ulaştığında Türkiye'de saatin gece 2 olduğunu söylüyordu. Yani eğer ona haber vermekte çok gecikmedilerse, babası ülkenin zifiri karanlığında göçüp gitmişti bu dünyadan. Bu durum da Yağız'a daha önce yaşadığı duyguları hatırlatıyordu. 3 sene önce, babasının vefat ettiği haberinin gelmesi üzerine nasıl hastaneye koştuğunu, karanlığı... Yani bulunduğu ülkede öğle saatinde bu haberi alması, onu o karanlıktan kurtarmıyordu. O yine o çaresiz küçük çocuk oluyordu. Yine karanlıkta kalıyordu ruhu. Ölü babasının bulunduğu şehir gibi. Daha doğrusu, baba olarak bildiğini adamın...

Bir insan nereye kadar dayanır? Nereye kadar dayanabilirse, oraya kadar dayandığını düşünüyordu Yağız. Ailesinin bir yalandan ibaret olduğunu öğrenmişti. Babasının, baba bildiği adamın gerçek babasının katili olduğunu öğrenmişti. Annesinin, yani biyolojik olanın, halasını öldürdüğünü ve bunu sırf Yağız gerçekleri öğrenmesin diye yaptığını... Sonra birden fikir değiştirip, ne olursa olsun artık ben ona gerçekleri söyleyeceğim diye bir karar aldığında biyolojik annesi sanki aksi uğrunda halasını öldürmemiş gibi, sevdiği kadının bu gerçeği ondan saklamak için yalan söylediğini öğrenmişti. Sevdiği kadının onu hiç sevmediğini, onu sevmek düşüncesini, ona bir şeyler hissetmek düşüncesini bile hakaret olarak gördüğünü...

Sonra ne yapmıştı? Gitmişti tabi. Hepsine sırtını dönüp gitmişti. Çoktan istifasını verdiği ve aslında hiç hak sahibi olmadığı şirketini, projelerini, ondan ailesini çalıp ona bir kariyer veren babasını, tüm yaşadığı acımasız dünyaya ve o kadar gaddarlığa rağmen yaşadıklarını hiç göremeyip hala ufak tefek şeyler için onu kıskanıp karısının gazıyla ayağını kaydırmaya çalışan abisini, sevdiği kadının koşulsuz ve haksız aşkına sahip olup ona İstanbul'u yine de dar edecek kadar üstüne giden erkek kardeşini, Yağız'ın onun için orada debelenip durduğunu görmemiş kız kardeşi Selin'i, Hazan'ı... Her şeyi bırakmıştı ardında, her şeyi. Ama şimdi? Şimdi hiçbir şey olmamış gibi buradaydı işte tekrar.

Ne göreceğini bilmiyordu. Ne görmeyi umduğunu bilmiyordu. Ama göreceği şeyi sevmeyeceğine emindi. Bu yüzden bırakıp gitmemiş miydi zaten? Tüm bunlara tahammül edemediği için. Şimdi de göreceği şeye tahammül edebileceğini sanmıyordu. Aslında, buraya çağırılmayı da beklemiyordu. Tüm olanlardan sonra, kalbinde hala bir baba kaybetmenin hüznünü duyuyor olabilirdi o. Ancak yine de kimsenin onu çağıracağını sanmazdı. O kopamamış olsa da, insanların öyle gördüğüne emindi Yağız. O, öyle ya da böyle bu adama bir şeyler borçluydu ve son vazifesini yapmak isterdi ama çağırılmayı beklemek... İşte bu onda yoktu. Yine de, yine de olmuştu işte.

Anlatılmamış Masallar | Yağız & Hazan One-ShotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin