Yenilikler

64 13 14
                                    

Dünyaya geldiğimden beri çok hızlı gelişmeler olmuştu hayatımda. Öyle ki Güneş'te olan biten, yaşanan acılar sanki bir anda yok oluvermişti içimden, lakin durum öyle değildi. İçimde asla sönmeyecek bir intikam ateşi, öte yandan başta evim olmak üzere tüm evreni koruma isteği vardı. Diğer tarafta ise yepyeni bir aşk olgusu beni sarmıştı hiç bilmediğim bir şeydi bu ve içimdeki koruma iç güdüsü her geçen gün daha da yükseliyordu. Savaşçılarla tanıştıktan sonra Japonya'daki hayata iyice alışmaya başlamıştım. Tam 4 ay geçmişti buraya gelmemin üzerinden ve artık resmen bir dünyalı gibi davranıyordum. Minako ile olan ilişkimiz de gayet güzeldi, böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamamıştım. Beraber neredeyse Japonya'nın Honşu adasını komple gezmiştik ama en güzel gezimiz Kyoto'da olanıydı. O tapınaklar, kutsal mekanlar bana adeta Güneş'ten birer kare gibi geliyordu. Barka ve adamları neler peşindeydi hiç bilmiyordum, bu durumdan oldukça endişeliydim açıkçası.

Bu endişe kendini altı gün sonra ele vermişti. Tokyo'nun en kalabalık yerlerinden biri olan Tokyo Kulesi'nin oradan gelen bir patlama sesi ile yukarıya çıkan siyah dumanlar Kai ve diğerlerini harekete geçirmişti. Kai hızla oraya doğru giderken yolda Minako'yu aramıştı ve doğruca oraya gitmişti. Minako'da diğer kızlara haber vererek Kai'nin ardından kuleye doğru yol almıştı. Kuleye yaklaştıkça dumanlar yok olmuş ama etrafta siyah renkte kristaller vardı. Bunlar yakınında bulunan her canlının enerjisini emerek onları ölüme sürüklüyordu. Barka'nın yetenekli askerlerinden biri olan Akiley olan bitenin tek sorumlusu olarak olayları başlatmıştı. Kai hemen savaşçı moduna geçerek yeterli uzaklığı gördüğünde sol elini havaya kaldırarak ilk üç parmağını açık olacak şekilde tuttu. O an elinde altın sarısı renginde ışıktan bir yay oluştu. Sağ eliyle de yayı germe hareketi yapan Kai "git" dediğinde ışıktan oluşan yaydan, yine aynı renk ışıktan bir ok inanılmaz hızlı bir şekilde önündeki kristallerden birine çarparak onu paramparça etti. Akiley okun nereden geldiğini anlamaz ancak Kai'yi gördü ve onu tanıdı. Çok geçmeden diğer kristalin içinden iskelet askerler çıkarak Kai'nin üzerine doğru gitmeye başladılar. Kai de bu sırada ikinci oku da diğer kristale atarak önündeki askerleri de yok ederek kristali paramparça etti. Daha sonra Akiley bu duruma kızarak kılıcını Kai'ye doğrultarak ona meydan okudu. Kai ise alaycı bir tavırla sırtındaki kılıca el atarak onu yavaşça kınından çıkardı. Akiley Apollo kılıcını görünce biraz ürkse de savaşacaktı. Tam bu sırada kızlar gelmişti. Minako hemen "Kai!" diye bağırınca Kai'nin bir anlık dikkati dağılmıştı. Akiley bunu anlamış olacaktı ki Minako'yu kendine çekmek için elinden sihirli bir kamçı fırlatmıştı ve onu boğazından yakalayıp kendine çekmişti. Kai dehşete kapılmış bir şekilde "ne yaptığını sanıyorsun sen Akiley! Bırak onu gitsin bu mesele ikimizin arasında!" diye tepki gösterse de Akiley kılıcını Minako'nun boğazına dayamış: "haydi Kai! Bir zamanlar babanın nasıl öldüğünü hatırla ve bir ikincisine şahit ol. ahahahah" diye gülerek onu tehdit etmişti. Arkada kızlar dehşet içinde beklerken Rei "ateş yılanı" saldırısını Akiley'e göndermişti bile. Akiley ise: "aptallar" diyerek Minako'yu yere atıp üstüne basarak kaçmasına engel olmuş, yetmez gibi kılıcı ile Rei'nin saldırısını engellemişti. Kai başı önde eğik, sağ elini yumruk yapmış bir şekilde sıkıyordu. Öfkesi tırmanıyordu git gide ve bu durum Akiley için hiç iyi olmayacaktı. Kai başını kaldırıp Akiley'e doğru baktığında bir gözü yeşil bir gözü sarı renkteydi. Etrafında sarı renkte bir aura oluşmaya başlamıştı tıpkı o gün olduğu gibi. Tek fark artık eskisinden daha güçlü ve bilinçliydi, gücünün sınırlarını sonuna kadar aşsa da bunun nasıl kontrol edebileceğini biliyordu. Akiley'e: "bittin sen.." dediğinde Akiley durumu anlamış ve kılıcını Minako'nun başını gövdesinden ayırmak için savurmaya hazırlanmıştı ki göz açıp kapayıncaya kadar Kai bir anda Akiley'in önüne ışınlanmış ve: "aptal kimmiş seni gerizekalı!" diyerek kılıç tuttuğu kolu keserek kopardı. Daha sonra arkasına geçerek onu bir adım geri çekti ve Minako'ya: "kızların yanına git ve sakın ardına bakma hayatım." demişti. Minako korkuyla başını sallayarak kızların yanına ardına bakmadan koşar. Kai ise Akiley'e: "Barka sefili asla başaramayacak!" diyerek onun boynunu kırar. Akiley'in bedeni yavaş yavaş yok olurken etraftaki insanlar da kendine gelmeye başlarlar. Kızlar ve Kai tapınağa dönerek durumun ne kadar ciddi olduğunu konuşmaya başlarlar.

Kızlar öylesine korkuyordu ki onlara ne anlatsam olmayacaktı. Durumu bana bırakabilirlerdi lakin ortada evrensel bir kaos durumu söz konusuydu ve Barka safına kimleri çekecekti hiç bilmiyordum. Minako yaşadığı dehşetin korkusuyla dizimde uyuya kalmıştı, ben ise olan biteni ne kadar acımasız olduklarını ve bildikleri savaş taktiklerinin yanı sıra böyle ilkel şeyleri de yapmaları gerekeceğini söylediğimde onlar bana: "bizim silahımız yok sadece büyüsel saldırılarımız var üç kişi hariç." demişlerdi. Uranüs, Satürn ve Plüto savaşçılarının fiziki silahları vardı elbet ama diğerlerinin de güçlerini arttırmam gerekiyordu. Herkesi daire şeklinde oturtup dönüşüm kalemlerini önlerine koymalarını istedim. Minako uyuduğu için onun kalemini kendi önüme koydum ve kendi broşumu da kalemlerin ortasına koyup bir güneş motifi ortaya çıkartmıştım. Broşun üzerine elimi koyarak şu sözleri söylemiştim: "novation, potestatis, aeternitatis. aperire!"* Daha sonra elimden çıkan bir ışık broşu kaplamış, broşun üzerindeki taşlar parlayarak karşılık gelen dönüşüm kalemlerini ışıkları ile parlatmış, onları değiştirmişti. Daha sonra bir anda Minako uyanarak oturur vaziyete gelmişti. Tam o anda ona sarılıp: "geçti, bir şey yok hayatım güvendesin" diyerek onu sakinleştirmiştim. Herkes bana bakıyordu, ben de onlara işaret ederek "kalemleri alabilirsiniz, artık güçleriniz yenilendi, temsil ettiğiniz element ne ise onda her türlü gücü kullanabilirsiniz." dediğimde içleri rahatlamış gibiydi. Toplantı bittiğinde Minako'yu alıp evine bırakmak için arabaya bindiğimizde Minako bana bakarak: "bugün seninle kalabilir miyim Kai? Lütfen" dediğinde biraz şaşırmıştım ama yaşadığı şoku düşününce:" tamam" diyerek rotayı kendi evime çevirmiştim. Eve geldiğimiz vakit gün batımı saati yaklaşıyordu ve ben Minako'ya giyecek bir şeyler vermiştim, o sırada da mutfakta çay demlemek için hazırlık yapıyordum. Birkaç şeyi bir araya koyduğum sırada Minako ona verdiğim şeyler biraz bol olmuş olacak ki küçük bir çocuk edasıyla yanıma gelerek: " bunlar sanki biraz büyük geldi üzerime ne dersin?" diyerek bana takılmıştı. Bende biraz utanmış oldum ki: "bundan daha küçük bir şeyler olsaydı kesin verirdim ama elde olanlar bu maalesef." demiştim. Minako bana biraz yaklaşıp: "belki de ben evden bir iki şey getirmeliyim böyle bir durum için ne dersin Suzuke?" dediğinde heyecandan elim ayağım titremişti ve olur deyip arkamı dönerek çayı hazırlamaya devam etmiştim. Minako da terasa çıkıp oturmuştu. Bende beş dakika sonra iki fincan çay ile yanına gidip oturmuştum. Minako hemen başını omzuma dayamış: " bugün yaptığını başka kim yapardı benim için bilmiyorum Kai." demişti. Bende ona: "benim yerimde kim olsa aynısını yapardı çünkü sen bunun yapılmasını hak edecek kadar güzelsin ve seni seven insan bunu yapardı emin olabilirsin" dediğimde başını kaldırıp bana bakarak: "yani sen şimdi beni sevdiğini mi söylüyorsun Suzuke?" demişti. Benim o an nutkum tutulmuştu çünkü o okyanus mavisi gözlerine ilk defa o denli yaklaşmıştım ve beni adeta hipnoz altına almıştı. Bir anlık kendime gelerek: "zaten bu dünyaya gelme amaçlarımdan ilki sendin, seni defalarca rüyalarımda görüp kim olduğunu merak ettiğim için herşeyi bırakıp geldim." sözümü bitiremeden dudakları dudaklarıma kavuşmuştu. Bu anı anlatmak imkansızdı lakin bildiğim tek bir şey vardı ki o da kalbimin göğüs kafesimden dışarı çıkmak için can atmasıydı. Sonra ki o an göz göze geldiğimiz vakit Minako bana: " beni sakın bırakma, çünkü rüzgarın öyle kuvvetli ki bıraktığın an savrulup giderim Suzuke." dedi ve gözlerinden iki damla yaş aktı. Ben de ona: "seni bırakacak olsaydım onca yolu gelmezdim." deyip sımsıkı sarılmıştım.

Dünya... Çok garip bir yer. Geldiğim günden beri her türlü duyguyu en üst seviyede yaşamıştım. Şu sıralar aşk gündemdeydi ve bunu da doruklarında yaşıyordum. Sanırım o çok konuştuğum rüyalarımdaki kadını bulmuş ve uğruna savaşmaya değer bir şeyi elde etmiştim. Bakalım sırada neler vardı..? Bunu zamanla görecektim...

DEVAM EDECEK.. BEKLEMEDE KALIN..

* türkçesi : yenilik, güç, sonsuzluk. açıl!

Legend Of KaiMinaWhere stories live. Discover now