BİR EFSANE..

47 9 2
                                    

Aradan kaç dakika geçmişti bilmiyorum ama kızlar yorgun düşmeye başlamışlardı. Akhira diğer yanda Gladio ile savaşırken ben de Amadeus'un karşısında onun hamle yapmasını bekliyordum. Ama o bana hamle yapmak yerine üç beş portal açarak kızların üzerine kılıç ekibi atarak onların gücünü zayıflatmak derdindeydi. Zayıf noktamın Minako olabileceğini mi çözmüştü yoksa Barka ile olan savaşı izlemiş miydi? Amadeus' u bir şekilde durdurmak zorundaydım ama nasıl? Kafamda o an yüze yakın soru işareti belirmişti ve bir tanesi doğru seçenekti. Ben doğru seçeneği bulana kadar arkada kızların zayıfladığını iyiden iyiye görüyordum ve her defasında yeni bir portal açılarak içinden yeni askerler çıkarak kızları zorluyordu. Bir anlık Akhira ile göz göze geldiğimiz vakit arkaya doğru hamle yapacağımı anladı ve zamanı yavaşlatarak bana zaman kazandırmıştı. Bir anda kızların yanına ışınlanarak etraflarındaki askerleri savurup onları güvenlik çemberi içine alarak portaldan çıkan askerlerin hedefi olmaktan çıkarmıştım. Akhira'ya tamam işareti yaptığımda bir anda zaman kendine gelmişti ve o an Amadeus direk olarak bana çok güçlü bir saldırı yapmıştı. Ben o saldırıyı nasıl savuşturacağımı anlamadan asası ile ikinci saldırısını yapmak için üzerime geliyordu. Akhira ise Gladio'nun işini neredeyse bitirmek üzereydi ama onun da enerjisinin azaldığı apaçık ortadaydı. Kızlar güvende idi ama onlar da olanı merakla ve endişe içinde izliyordu. Özellikle de Minako'nun bakışları görülmeye değerdi. Amadeus ikinci hamlesini yapacağı esnada anlık yaptığım refleks belki de hayatımı kurtarmıştı. İçimden bir ses de bana sürekli "şimdi tam zamanı KAI!" diyerek sanki bir şey yapmamı bekliyor gibiydi. Zaten bende karşılık vereceğim anı bekliyordum ki, kılıcımı çektiğim gibi bende karşı hamleler yapmaya başlamıştım. Amadeus tanrısal bir silah kullandığı için bu hamleleri kolayca savuşturuyordu belki ama birazdan olacaklardan ne onun ne de diğerlerinin haberi vardı. Diğer tarafta ise Akhira son hamle ile Gladio'nun işini bitirmişti. Amadeus en güçlü kozunu kaybettiği için sinirlenmiş olacak ki bana saldırmayı bırakıp, bir an durdu, asasını havaya kaldırdı bir kaç söz söyledikten sonra asasını yere vurduğunda yer, akışkan bir kum gibi oynamaya başladı ve bizi içine çekiyordu. Hareket edemiyordum, Amadeus kahkahalar atarak arkasını döndü ve kızların olduğu güvenlik çemberine doğru yürümeye başladı. Niyeti Gladio'yu öldüren Akhira'ya karşılık kızları öldürmekti. Bir anda çok öfkelenmiştim ama bu bataktan da kurtulamıyordum. Amadeus'a durması için bağırdım çağırdım ama nafile, o hala kızların yanına ağır adımlarla yürüyordu. Akhira'ya baktım ve "dostum bir şeyler yapmalıyız yoksa kızlar için hiç iyi olmayacak" dediğimde bana gülümseyerek "Anka kuşunu serbest bırakman için sana bir şans vereceğim Kai, gözlerini kapat ve ANKA KUŞUNU GÖKYÜZÜNE SAL!" dediğinde bir anlık zamanı yavaşlatan Akhira'nın çağrısına uymuş gözlerimi kapatmış ve Anka kuşunu düşünmeye başlamıştım. Tam bu sırada elimdeki kılıcın ortasındaki kan yakutu parlamaya başlamış ve kılıç da ısınmaya başlamıştı bunu gözlerim kapalı olsa da hissedebiliyordum. Tam o sırada aklıma gelen bir kaç sözcüğü haykırmam ile Akhira'nın zaman yavaşlatması ve kılıcın mührünün kırılması ile benim gücümün çok üst seviyelere çıkması gerçekleşmişti "AURUM PHONEIX EXCITARE!" dediğim an etraf ışık yüzünden göz gözü görmez olmuştu ama onun sesini duymuştum. Bu Garuda'ydı! Ülkemin ve benim kılıcımın koruyucu ruhu olan Altın Anka Kuşu Garuda savaşı nihai sonuca erdirmek adına yardıma gelmişti. Bir hamle ile çemberi kaldırıp kızlara kaçmaları için uyardığımda Amadeus bir anda arkasını dönerek bana kızgın kızgın baksa da ben ona gülümseyerek "noldu istediğini elde edemediğinde pek bir öfkeli gördüm seni ahmak!" dediğimde bana hamle yapmıştı ama ben ondan kat be kat daha güçlüydüm, her şeyini savurmayı geçtim Garuda tepemizde tur atmaya devam ettikçe benim önümde kimse duramazdı. Ta ki o ana kadar..

Amadeus, tek hamle ile kızları gözümün önünde tek tek öldürmüştü.. kara mızrakları hepsinin sırtından kalplerini delip geçmişti.. dona kalmıştım.. Rei, Makoto, Ami, Haruka,diğerleri.. ve en önemlisi Minako.. Aşkım.. Biricik eşim.. o son anı hiç gözümün önünden gitmiyordu, hala gülümsüyordu ve dudaklarını okuduğum kadarıyla "başaracaksın.." diyordu. O an kalp atışlarımın sesini kulaklarımda hissediyordum.. Akhira bile bana şaşkın bir şekilde bakıyordu çünkü etrafımda oluşan aura hiç de iyiye alamet değildi ve bir anda "AMADEUUUSSSS!!!!" diye haykırıp yanına ışınlandığımda kılıcımı öyle bir savurmuştum ki ne yapacağını şaşırmıştı, Akhira bana bakarak "Kai, gözlerin neden altın sarısı oldu bu da ne?" dediğinde ağzımdan sadece "ölümcül aura" kelimesi çıkmıştı. Kılıcımı Amadeus'a doğru tutarak "şimdi sana ölümün ne kadar güzel bir şey olduğunu tattıracağım.. hazır mısın pislik!" dediğimde Amadeus gülerek "gel Suzuke, gel de seni babacığının yanına göndereyim.!" dediği zaman aklımdan geçen tek şey onun o başını gövdesinden ayırmaktan başka bir şey değildi, bu yüzden sıkıca kılıcı kavradım, başımı yukarı kaldırıp Garuda'ya baktım ve ona bir ıslık çaldım, bir anda gökte dönen kuş ani bir hamle ile dalışa geçmişti, hemde etrafı güneş gibi parlayan bir alev formunda, ben ise dizlerimi kırmış atılmak için adeta bacaklarımdan güç topluyordum. İyice gerildim ve adeta ışınlanarak kılıcımı savurdum, hem de ne savurma, Garuda naralar ata ata adeta bir kuyruklu yıldız misali uçuyordu. Akhira dizleri üzerine çökmüş yorgun bakışlarla gülümsüyor ve "zafer bizim, bu Anka Kuşu'nun zafer uçuşu" diyordu. Bir anda göz gözü görmeyen bir ışık ortalığı kaplamış, ışık geçtiğinde ise etrafımdaki aura dağılıyor Garuda ise kılıca geri dönerek kan yakutu mührünü eski haline getiriyordu. Arkamı döndüğümde ise "ama bu nasıl olur.?!" demeye çalışan Amadeus'un başının gövdesinden ayrılarak bir o yana bir bu yana dağılışına şahit olmuştum. Bir anda etrafın dağınıklığı eski haline dönüvermişti. Akhira ayağa kalkıp yanıma geldiğinde bana sarılıp "sizinkilere gerek kalmadan bu işi halletmeyi başardın dostum." diyerek beni alnımdan öpmüştü. Ben utanmıştım ama sonra bir iki adım ileriye gitmiş ona "ne yapıyorsun Akhira?" diye sorduğumda o da bana dönerek "hala burada bir kaç kişi eksik farkında mısın?" demişti. Daha sonra iki elini de havaya açarak "Repraesentativis omnium siderum, congregentur in unum!" dediğinde gökyüzünden gökkuşağı gibi yıldız ışıkları önümüze doğru indiğinde bunun olabileceğini hiç tahmin dahi edememiştim. Bir anda Minako üzerime doğru koşarak "Kaiiiiiii" deyip boynuma atlamıştı. Ben olduğum yerde ağlamaya başlamış "mi na ko..." diyip ona sıkıca sarılarak kokusunu içime çekmiştim. Bundan daha harika bir an olamazdı sanırım. Her şey bir anda iyiye dönmüştü ve başımı göğe kaldırıp "artık olduğun yerde rahat edebilirsin baba, görev tamam." dediğimde bir anda gökten bir madalyon elime düşmüştü. Güneş şeklindeki madalyonun ortasında "Pater, Pater est autem novi candidati." yazıyordu. Ben ilk önce anlamamıştım ne olduğunu ama bunu anlamak için üç ay geçmesi gerekiyordu...

ÜÇ AY SONRA...

Her şey harikaydı.. Ama en harika olan kısmı ise bu sabah aldığımız haberdi. Minako'nun bir kaç zamandır anormal tepkilerinin sebebi ortaya çıkmıştı. Küçük ailemize yeni bir üye katılacaktı. Bu mutluluğun tarifi yok, anlatılamaz. Kaç dakika boyunca ona sarılıp yüzündeki her noktayı kaç kere öptüğümü ben bile hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey o okyanus mavisi gözlerinin içinde mutluluk sarhoşu olduğumdu. Buradan sonrası artık çok daha iyi olacaktı.. önümüzde harika bir 9 ay bizi bekliyordu ve inanın ben buna hiç hazır değildim. Açıkçası Minako da hazır değildi ama bir yola çıkmıştık ve bu yol MinaKai Efsanesiydi...


SON...

Legend Of KaiMinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin