haftaya çıkamayan kelebek

456 70 25
                                    


🦋

uyuşmuş kollarım ve düştü düşecek olan başımla birlikte ellerimdeki kitapları taşımak adına büyük çaba sarf ederken yerimden kalkmıştım.

neredeyse sabahtan beri kütüphanedeydim ve artık fonksiyonlarımı yitirmiş durumdaydım. bir sigara içip eve gideceğimi planlıyorken, önce aldığım kitapları yerine koymam gerektiğini düşünüyordum.

on, belki on beş dakikaya aşkın bir süreyi daha içeride geçirdikten sonra ceketimi de alıp çıkmıştım. dün hyunjin'le konuşmamızın üstüne daha da yazışmamıştık. sözde bugün için bir anlaşma yapmıştık, lakin şu anda uyuyor olacağını düşünüyordum. yine de profili kontrol etmeden ilerlememiştim. sahile gelebilse ne güzel olurdu.

çevirim içi gördüğüm anda ilk birkaç saniye şaşırmış ve sonrasında saati kontrol etmiştim. gece yarısını çoktan geçmişti.

1.26:
koyunları mı sayamadın?

az daha ilerleyip bir kaldırımın kenarına çöktüğümde, dönmesi için beklerken bir sigara yakmıştım.

sante:
hiç uğraşmadım.
sen de farksız değil gibisin?

1.26:
neden uyumadın?

sante:
uyuyamadım.

1.26:
nedenini sordum?

sante:
düşünceliyken uyuyamam.

1.26:
nasıl bir düşünce ki seni uykundan ediyor?

sante:
neredesin sen?

1.26:
henüz çıktım.
sahile gideceğim, gelebilir misin?

sante:
ne iyi olur.
az bekleteceğim, ama bir on beş dakikaya orada olurum.

1.26:
beklerim.

✔️

oturduğum taşın üstünden kalkıp sahile doğru adımlamaya başladığımda sigaram bitmiş ve izmarit için ilk gördüğüm çöpe ziyaretçi olmuştum. hava serindi ve sahil daha da soğuk gibiydi. yine de şöyle çıplak ayakla buz gibi suyu hissedesim vardı.

düşük omuzlarımla mıy mıy adımladığım yollar kulaklarıma değen dalga sesleriyle sonlandığında, az duraksamış ve gökyüzüne bakmıştım. yıldızlar kalabalık görünüyordu bugün. dün daha azlardı.

bedenimdeki bitkinlik ve ağır düşünceler nedeniyle bir süre yine kendimi kararlarım doğrultusunda sorgulamıştım. geleceğini düşünmezdim. bazen gerçekten çok ilgili davranıyordu, fakat sabahına görmezden gelecek diye korkmuyor değildim. yine de şu ânı yaşa zırvasını şimdilik kabullenmek istiyordum. en azından bir süreliğine de olsa vakit geçirmiş olacaktık.

iç çekip oturduğum kumun üstünde, bacaklarımı göğsüme doğru çekmiş ve çenemi dizlerimin arasına yaslarken denizin üstüne düşen yansımaları izlemeye başlamıştım. gökyüzü açıktı ve dolunay bariz bir şekilde görünüyordu. hatta daha canlıydı. yansımasının değdiği yerleri dikkatle incelerken gelen rüzgarlar birlikte saçlarım dağılmış ve biraz da ürpermiştim.

göz kapaklarıma söz geçiremediğimden olduğum yerde uyuklamaya başladığımda çok geçmeden yaklaşan adım seslerini işitmiştim. hafifçe gözlerimi aralayıp görüş alanıma giren bedene bakarken yanıma oturmuş ve elindeki poşeti bacaklarının arasına indirip yüzüme bakmıştı.

"eve kadar taşımam seni, uyuma sakın." dediğinde hafifçe gülmüştüm. o da aynı şekilde güldüğünde kafasını eğip yüzüme daha yakından bakmıştı.

ağırlayın azrail'i ✔️Where stories live. Discover now