12.Kalbe Temas

4.6K 418 121
                                    

Merhabaa, gece kuşlarına selam olsunn 🤭

Ayrıca, bölümün yarısını bir günde yazan ve geri kalanını iki haftada anca yazabilen yazarlara da selam olsun 😂

Keyifli okumalar diliyorum.

(Not: Düzenleme yapılmadı, ikinci kez okunmadı. Çünkü bu yazar her an bölümü kaybetme korkusu yaşıyor)

***

Bu nasıl bir şeydi? Nefret ettiğin, korktuğun varlığa sığınmak, nasıl bir çaresizlikti? Yoksa güven denilen şey bu muydu? Ona sığınmak neden gururumu incitmiyordu? Cevaplaması zor bir sürü soru dolaşıyordu zihnimde. Sırtı gerilmekten kaskatı kesilmiş bedene biraz daha yaklaştım ve kafamı tamamen iki kürek kemiğinin altına gömdüm. Beni sadece o koruyabilirmiş gibiydi, diğer herkes yok olmuştu.

Nefes almaya dahi çekiniyordum. En ufak bir hareketimde kıvılcımlar çıkan bu gergin ortam alev alacakmış gibi hissediyordum. Kimsenin tek bir hareket ya da kelime dahi etmemesi de beni korkutuyordu.

Daha ne kadar bekleyeceğimizi düşünürken tanıdık ama bilmediğim bir dilde konuşan kişi ile 'sonunda' dedim. Bu dili bilmiyordum ama kelimelerin içine saklanmış sertliği algılayabilmiştim. Bir süre ses gelmedi, daha sonra ise hırıltılı bir ses aynı sertlikle karşılık verdi.

Biz şu an neredeydik? Hangi konuma düşmüştük?

''İnsan dilini biliyoruz. Misafirimiz çekinmesin.'' Ağır aksanı vardı. Duraklayarak konuşmuştu. Bu sesi tanımıyordum ve karşı taraftan birileri olduğunu düşünüyordum. Öyle ki bu sözler sığındığım bedeni fazlasıyla rahatsız etmişti. Bileğine sarılı olan elim şişen damarları hissetmişti.

''O misafir değil, benim eşim!'' Kesinlikle karşı çıkmamam gereken bir ortamdaydım.

Evet onun eşiyim! diye çığlık dahi atabilirdim.

Parmaklarımı sıkılaştırarak çok hafif bir şekilde şişmiş pazılarının yanından başımı hafifçe çıkararak karşıya baktım. Ben Akirlilere canavar diyerek haksızlık yapıyordum. Asıl canavarlar bu kırmızı varlıklardı. Beyaz göz bebekleri ve kırmızı irisleri ile şeytan tasvirlerine benziyorlardı. Kurak topraklar gibi çatlamış tenlerinin aralarında kırmızı sıvımsı şeyler gözüküyordu. Onların kan olmadığını düşünmek istiyordum. Açıkta kalan tek gözüm ile onları izlerken en önde duran, kırmızı taşlarla süslü tacı olan bedenin kırmızının en koyu tonunda ki gözleri direkt benim mavi korkuyla açılmış gözlerime kilitlendi.

Kirpiklerim dahi titrerken karşımda ki varlığa bakmaya devam ettim. Kirpik denilen bir şeye sahip değildi. Kaşlarının olması gereken yerde de derin çentikli kırmızı çizikler vardı. Gözlerinde ki açlık üst üste yutkunma isteği doğuruyordu. Tekrar Rheyold'un arkasına saklandığımda önümde ki bedenin titrediğini hissettim.

''Gözlerini eşimden çek!'' Son kelimesi dudaklarının arasından deprem etkisi yaratacak şeklinde çıkmıştı.

Yine aynı dilde karmaşık ve sert sözler yankılandı. Hemen ardından da hareketlenmeler oldu. Gemiden çıkan bir kaç asker daha etrafımızı sardığın da her şeyin bir kabus olmasını diliyordum. Eğer bu bir kabussa uyandığım da tamamen hür irademle Rheyold'a sarılacak ve bir süre bırakmayacaktım.

Hiç savaşı görmeyen gözlerim, kavgalara dahi karışmayan bedenim, bu durum da elbette normal tepkiler vermeyecekti. Tek başına yaşayan ırklar bile barışı sağlayamamışken, farklı ırkların sağlamasını beklemek aptallık olurdu. Kaldı ki burada tam üç farklı ırk vardı. Benim etkim sıfır dahi olsa, gerginliğin sebebinin ben olduğumu anlayabiliyordum. Olası bir kargaşa da en çok zarar görecek kişi de bendim, zaten bu yüzden büyük bir bencillikle Rheyold'a sığınıyordum.

KaçışWhere stories live. Discover now